Hafta sonunda Steve Corell'in yeni filmi 'Dan in Real Life'ı (Gerçek Hayatta Dan) seyrettim. Uzun süredir seyrettiğim en sempatik filmdi. Bir gazetede kişisel gelişim köşesi yazan Dan, karısının ölümünden sonra kendini üç kızını yetiştirmeye adamış bir baba. Evdeki düzeni ve büyüyen kızlarını hizaya sokmak için katı kurallar uyguluyor. Üç günlük erkek arkadaşına deli gibi aşık olduğunu iddia eden ortanca kızına "Bu kadar kısa sürede aşık olunmaz" deyip, görüşmelerine izin vermiyor ama sonuçta kendisi yanlış kişiye aşık oluyor.
KARDEŞİNİN AŞKI
Dan, bir sonbahar hafta sonu ailesini ziyarete gittiğinde, kitapçıda tanıştığı Marie'den (Juliette Binoche) çok etkileniyor ve uzun zamandır yaşamadığı duyguları hissediyor. Ailesi ile buluştuğunda, kitapçıda tanıştığı Marie'nin erkek kardeşinin yeni kız arkadaşı olduğunu öğrenince ortaya hem komik, hem de çok yaşanabilir bir hikaye çıkmış. Hafta sonu boyunca birbirlerine karşı gittikçe artan çekimlerini engellemek için ne yaparlarsa yapsınlar, ikisi de birbirlerine aşık olmaktan kendilerini alamıyorlar. Dan gazetedeki köşesinde insanlara ilişkiler hakkında pratik, güvenli ve mantıklı tavsiyeler yazarken, gerçek hayatta aşk konusunda kendi kurallarını yıkmakla yüzyüze kalıyor. Bu filmi seyrettikten sonra aslında ne kadar çok insanın yanlış ilişkilerden mutluluk çıkartmaya çalıştığını düşündüm. Bizim için doğru olan 'O' özel kişiyi ararken, yanlış zamanda veya yanlış insanlara aşık oluruz çoğu zaman. (Kaç tane kurbağa öptünüz o doğru kişiyi bulmak için?) Şaka bir yana, yeteri kadar ilişki yaşadıysanız gerçekten doğru bir insan var mı, diye düşünmeye başlamışsınızdır. Çünkü çoğunlukla bir masal gibi başlayan pek çok ilişki kabusa dönüşebiliyor. Yaşadıklarımız sadece yanlışın değişik tadları. Neden? Çünkü bir şekilde kendimiz de yanlışız ve bizi tamamlayacak diğer yanlış kişiyi arıyoruz. Hepimizde ilişkilerimizi sinsice sabote edecek mantıksız, yersiz, rahatsız edici duygular var. Kontrol, kıskançlık, doğru olma ihtiyacı, küskünlük, suçlama, çekişme, öfke ile genetik ve psikolojik farklılıklarımızı düşünmeden birbirimizi değiştirmeye uğraşırız. Kendi yanlışlığınızla olgunlaşabilmeniz için çok şey yaşamanız gerekiyor. Bir kere geçmişten gelen yükler ve suçluluklardan ne kadar kaçsanız, yüzleşmeden peşinizi bırakmıyor. Üstüne de girdiğiniz ilişkilerde aştığınız badireler, geçtiğiniz testler var. Bütün bunlardan sonra, içinizde bir yerlerde sıkışmış kalmış çözümleyemediğiniz sorunlarınızla ve ilişkilerinizi sabote eden o şeytan yönünüzle yüz yüze geldiğinizde kendinizi daha yakından tanımaya başlıyorsunuz. İşte ancak bu farkındalılığı yakaladıktan sonra hayat boyu sürecek arkadaşlığa hazırsınızdır. Çünkü ancak o zaman gerçekten ne istediğinizi bilirsiniz. Yani hangi yanlış insanı istediğinizi... Ama herhangi bir yanlış insan değil, doğru olan yanlış kişi olmalı. Öyle sevgi ile gözlerinizi dikip baktığınızda "İşte hayatımda istediğim problem bu" diye düşüneceğiniz kişi...
AMAÇ EŞ BULMAK
Fiziksel olarak beğendiğimiz bir kişiye bakmaktan, genelde kendimizi alamayız. Ama evli veya bekar oluşunuza göre hangi cinse daha çok baktığınızın değiştiğini hiç düşündünüz mü? Florida State Üniversitesi'nin psikoloji bölümünün yaptığı yeni bir araştırmaya göre; kalabalık bir ortamda bekarların gözleri potansiyel eş bulmak amacı ile çekici buldukları karşı cinse takılırmış. Bir ilişkide, eşinin kendisini aldatacağından korkanların dikkati ise otomatik olarak kendi cinslerinden çekici insanlara yönelirmiş. Yani eş bulmak amaçlı veya kendi eşimizi koruma amaçlı bakıyoruz. Uzun vadeli ilişkilerin yüzde 20'sinin başkasının partnerini tavlamaktan doğduğu gerçeğini göz önüne alırsak; aynı cinsten insanlar arasındaki cazibe rekabetini de daha anlayışlı karşılamak gerekiyor herhalde.
Yayın tarihi: 3 Kasım 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/03/gny/haber,3EF69A3B81424962B126C6567422B93D.html
Tüm hakları saklıdır.