CHP'nin sadece tabanı değil tepesi de kaynıyor...
22 Temmuz seçimlerinin yarattığı sendromun yan etkileri şimdi şimdi ortaya çıkıyor.
Son üç ayda ortaya çıkan manzara şu:
22 Temmuz seçimleri partiyi iki ana eksene ayırdı.
Genel başkan ve yakın çevresi şöyle diyor:
"CHP seçimlerden başarıyla çıktı. İnşa süreci devam ediyor." Buna ilk muhalif çıkış
"12'ler Grubu" ndan geldi:
"Bu bir seçim yenilgisidir. CHP kendini yenilemelidir ."
Kısa süre sonra
Prof. Dr. Haluk Koç,
Ali Topuz gibi partinin etkin isimleri bu görüşü yüksek sesle dile getirip muhalefet hareketini başlattılar.
Ama en ilginci son 15 yıldır
Baykal'ın adeta sağ kolu olan genel başkan yardımcısı
Eşref Erdem'in istifasıydı.
Aslında bu istifa şaşırtıcı olsa da büyük bir şok yaratmadı.
Asıl şok yaratan
Erdem'in açıklamalarıydı.
Çünkü
Eşref Erdem, istifa gerekçesini anlatırken sanki bu konular bugüne kadar hiç konuşulmamış, bu uyarılar hiç yapılmamış, hatta pek çok şeyi ilk defa kendisi dile getiriyormuş gibi bir davranış sergiledi.
Erdem şöyle diyordu:
"Çağdaş sosyal demokrasinin vazgeçilmez asli gücü emeğe, emeğiyle geçinen kesimlere yeterince sahip çıkılmaması, CHP'nin sol kimliğini yetirince vurgulamamış olması büyük eksikliktir."
Bu istifanın toplumda bir karşılığı yoktu. Çünkü bu parti içi bir hesaplaşmaydı.
Bu hesaplaşmanın bir ucunda genel Sekreter
Önder Sav, diğeri ucunda ise Genel Başkan Yardımcısı
Eşref Erdem vardı.
Aslında bu ikilinin ilişkileri yıllardır böyle...
Bu gerçeği genel başkan da, partinin en uzaktaki üyesi de biliyor.
CHP işte bu zeminde bir olağanüstü kurultaya gidiyor.
En tepedeki iki önemli yönetici bile birbirine yaşama alanı bırakmıyor.
Bu gelinen nokta, siyasi kişiliği bir yanabugüne kadar parti içi muhalefet, üye kaydı, delege hesapları dendiğinde bir
"oyun" ustası olarak akla gelen Ali Topuz'u bile çileden çıkarmış durumda.
Haluk Koç'la birlikte hareket eden
Ali Topuz şöyle diyor:
"Bir kurultaya giderken parti merkezinin, siyasi partiler kanunu, tüzük ve siyasal etikle hiç bağdaşmayacak ölçüde hukuksuzluk yapmış olmasına tanık olmaktan büyük üzüntü duyuyorum.
İçinde genel başkanın ve genel sekreterin bizzat sorumluluğu olan bazı uygulamalar var. Bu uygulamalar siyasi partiler tarihinde dünyanın hiçbir yerinde eşine rastlanmayacak kadar hukuksuzluklarla, sahteciliklerle doludur. Bu bakımdan fevkalade olumsuz bir kongre süreci yaşatılmaktadır."
Topuz, bu hukuksuz uygulamaların en çarpıcı olanının Çankaya İlçe'de yaşandığını dile getiriyor ve şöyle diyor:
"Öyle bilgiler ve belgeler var ki, partinin kamuoyunda yıpranmasına fırsat vermemek için kalbimize gömüyoruz. Yeterince açık söylemiyoruz.
Çankaya'da en yetkili iki yönetici birbirine girdi. Bu yeni de olmuyor. Genel başkan daima onları birbiriyle dövüştürürdü. Onların dengesini kurardı... Kendi de o şekilde güçlenirdi."
Bu tespitleri yapan
Topuz'a kendisinin de geçmişte benzer şeyler yaptığını hatırlatıyoruz.
Topuz meydan okuyan bir cevap veriyor:
"Hayır, efendim bir tek örneğini göstersinler. Ben partinin açılışında partiyi ayakta tutmak için fedakarlık yaparak çalıştım. Ben özveri göstermeseydim belki Deniz Baykal genel başkan da olamayabilirdi. Ben onlarla herkesin önünde hesaplaşırım. Bana hiçbir şey söyleyemezler. Bu partide dürüst çalışmış insanım."
Yayın tarihi: 20 Kasım 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/20//haber,3EC6E34DB09C4E8F96454C32F3F0DFF5.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.