Eskiden belki bu kadar mal mülk, bu kadar bolluk, bu kadar 'her şey' yoktu, pazarlık da yoktu. İlişkiler kendi suyunda akıp giderdi. Ama hayat kalabalıklaştıkça, insanın gözü başka yerlere kayıyor. Ve sevginin, ilişkinin, aşkın seyri de değişiyor. Genç kızlar; zengin ve güçlü koca peşine düşüyor. Zengin erkekler ya da kadınlar o büyük aşklarına rağmen 'evlilik anlaşması' yaparak işi sağlama alıyor. Ayrılmaya karar verenler de birbirlerinden bir şeyler koparma derdine düşüyor. Ve en büyük sorun da bu noktada yaşanıyor. Yetmiyor, hayat sizi bir de sanki o ilişki hiç yaşanmamış gibi, sanki o sevdiğiniz insan hiç olmamış gibi konuşturuyor. Büyük aşkla evlendiği Mert Tokatlıoğlu'ndan ayrılan Pınar Aylin'in Kelebek'te Sema Denker'le yaptığı röportajı okurken aklıma geldi bunlar. Pınar, eşi ile aylardır boşanamıyor. Birbirleri hakkında ağır sözler söylüyorlar, mal-mülk pazarlığı yapıyorlar. Örneğin aylardır nerede olduğu bilinmeyen bir cip hikayesi bile var. Cip eskidi, olay bitmedi. (Kim haklı onu bilmem.) Yaşadığı her şey insanda iz bırakıyor tabii. Pınar da bir şarkı yapmış yaşadıklarından yola çıkarak: "Ben olsam utanırdım erkek diye çıkmaya, utanırdım ortalarda böyle dolaşmaya" diye... Anlattığım durum tam da bu işte. Ama ayrılıklardan, yaşanan acılardan başka 'fikirler' çıkarmak da var. O da olgunlaştırır insanı. Örneğin İclal Aydın, biten evliliğinin ardından yaptığı ilk röportajda "Acayip güzel acılar yaşadım" demiş. Bu itiraf birilerine çok romantik gelebilir ama olması gereken, özlenen tavır da budur.
Yayın tarihi: 20 Kasım 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/20/gny/haber,12DD73CDC77444F6B2C975BB89636982.html
Tüm hakları saklıdır.