Cumartesi sabahı neşeyle kalktım, gazeteleri açtım, Milliyet'te Hasan Cemal'in yazısını okuyunca üzerime bir hüzün çöktü.
Yılların gazetecisi, yaşça benden büyük.
Bir maç izlemek için neler çektiğini okuyunca gözlerime inanamadım, İstanbul'un iki yakası arasında bu kadar büyük fark olacağını bilemezdim, sıkı bir taraftarın kaleminden okudum.
Bakın, neler yazmıştı Hasan Cemal: "Perşembe akşamı Ali Sami Yen'e gelirken sağanak yağış yağıyordu. Stadın önünde, girişlerde sular birikmiş, yer yer göle dönmüştü.
Sulara bata çıka, hoplaya zıplaya geldiğimiz turnikelerin önünde bir itiş kakıştır gidiyordu. Çünkü dünyanın parası verilerek alınmış kartlar doğru dürüst işlemiyordu.
İçeride tuvalet durumları her zamanki gibiydi. Bir bardak çay, bir fincan kahve almak bile bazen işkence oluyordu."
Bu satırları okuyunca "Türkiye'de hâlâ böyle stadyum var mı?" diye düşünmekten alamadım kendimi. Çünkü bizim statta kartlar tıkır tıkır işliyor doğrusu.
Rakip taraftarların kırıp döktüklerini saymazsak, tuvaletler pırıl pırıl... Su kaybını önlemek için musluklara sensör bile takılmış.
Değil çay, kahve cappuccino, latte içmek mümkün.
Kahveye geçmeden önce isterseniz köftenizi, isterseniz, dönerinizi veya canınız ne istiyorsa onu yiyebiliyorsunuz.
Yani "hizmette sınır yok."
Öylesine yok ki, hava soğursa tribünlerin üstündeki sobalar devreye girip içinizi ısıtıyor.
Sahadaki takım da iyi olunca iyice ısınıyorsunuz.
Şimdi biz bu koşullarda maç izlerken Hasan Cemal'in maç izlemek için çektikleri beni üzdü doğrusu. Birileri harekete geçsin, Hasan abimizi üzmesinler artık.
Biz de üzülüyoruz.
Yayın tarihi: 11 Kasım 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/11//haber,700B800B4153462296D136950CE62885.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.