Serinin son filminde Bourne, geçmişinin karanlık noktalarını aydınlatmak için mücadele ediyor.
Geçmişi olmayan adamın son ültimatomu
İLİŞKİLİ HABERLER
Geçmişi olmayan adamın son ültimatomu
Robert Ludlum isimli maceragerilim romanları fabrikatörünün (yani yazar demek istiyorum!) yarattığı kahramanın üçüncü sinema serüveni bu. 2002 yılında The Bourne Identity'le (Geçmişi Olmayan Adam) başlayan olay, iki yıl sonra The Bourne Supremacy'le (Medusa Darbesi) sürmüştü. Bu yeni serüven, eskiden CIA ajanı şimdiyse CIA'in hedefi olan Bourne'un son sinema serüveni mi olacak peki? Dizinin gördüğü ilgiye ve gişe hasılatlarına bakılırsa, öyle olmayacak. Ama bu son filme iyi dikkat edilirse, Son Ültimatom dizinin son filmi olacak gibi görünüyor. Çünkü daha ilk filmden beri yitirdiği belleğini ve gerçek kimliğini arayan bu çok marifetli gözüpek genç adam, filmin sonunda belleğine ve gerçek kimliğine kavuşuyor. Ortada herhangi bir 'esrar' kalmıyor. Ama aslında eğer istenirse, şu belalı dünyada çözülmesi gereken başka sorunlar da çıkabilir elbette. Bu yeni film, Matt Damon'un çocuksu fiziğini taşıyan tuhaf kahramanı yine dünyanın dört bir yanına atıyor: Moskova, Torino, Londra, New York, Tanca, vs. Ludlum'un CIA ve yöntemlerini ne denli iyi tanıdığı bir kez daha kanıtlanıyor: Tüm o büyük ve kalabalık kentlerin göbeğindeki takip ve kovalamaca sahneleri; haber alma, casusluk ve hedefe yönelme alanlarındaki bilgi, beceri ve ustalık birikimi; meslek sırları ve profesyonel inceliklere olan aşinalık. Film, adeta bir CIA yöntemleri el kitabı gibi!.. Ama Paul Greengrass'ın ikinci bölümdeki çok hızlı kurgusunu ve parçalı görselliğini yine kullandığı filmin en şaşırtıcı yanı, bize sunduğu o müthiş 'Amerikan Komplosu' manzarası. Evet, 'Amerikan Rüyası' yerini Amerikan Komplosu'na bırakalı çok oldu. Sayısız film ve 24 gibi popüler TV dizileri, bize bu dev ülkenin içinde, bağrında, kimi zaman Beyaz Saray'a da tırmanan komplo, entrika, suikast çabalarını nakledip durmadılar mı hep? Bu kez 'kötülük' ve ihanet, CIA'nın en tepesine tırmanmıştır. Ama hayır, ABD'ye değil, onun Jefferson döneminden beri süregelen ve anayasasında yer alan ideallerine bir ihanet söz konusudur. Bir üst düzey yönetici veya grubun, Amerikan çıkarlarını koruma amacıyla şiddet, terör, öldürme eylemlerine girişme hakkını kendisinde görmesi, giderek sayısız Amerikan vatandaşının da canını almaya başlaması... Zaten iyi bir ajan olmaktan öte bir özelliği olmayan David Webb'i alıp 'Amerikalıların hayatını kurtarmak' sloganı altında, gözünü kırpmadan adam öldüren kanlı katil Jason Bourne'a dönüştürmek de, aynı ekibin işidir sonuç itibariyle. Bu film de, serinin öbür bölümlerini aratmıyor. Özellikle Tanca ve New York'un göbeğindeki aksiyon bölümleri müthiş. Kendi adıma, bir dövüş veya takip sahnesini bize adam gibi izletmeyen Paul Greengrass kurgusundan yine şikâyetçiyim. Ama galiba, günümüzün aksiyon filmleri artık çoğunlukla böyle olacak. Joan Allen, David Straithairn, Paddy Considine ve sonundaki kısacık rolünde Albert Finney gibi usta oyuncuların da çok iyi oynadığı film, saf aksiyon arayanlara...
SON ÜLTİMATOM * * *
(The Bourne Ultimatum) /
Yönetmen: Paul Greengrass /
Senaryo: Tony Gilroy, Scott Z. Burns, George Nolfi /
Görüntü: Oliver Wood /
Müzik: John Powell /
Oyuncular: Matt Damon, Julia Stiles, David Strathairn, Joan Allen, Paddy Considine, Albert Finney, Scott Glenn, Edgar Ramires/ Amerikan filmi
İLİŞKİLİ HABERLER
Geçmişi olmayan adamın son ültimatomu
Yayın tarihi: 10 Kasım 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/10/ct/haber,94B46F3B38AD403DA70461E582D232E4.html
Tüm hakları saklıdır.