ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Ankara'daki açıklamalarında bilinen mesajlarını tekrarladı: "PKK, Türkiye'nin yanı sıra ABD'nin ve Irak'ın da düşmanı. Ortak düşmanımız..."
"Aman Kuzey Irak'ta istikrarı bozacak bir şey yapmayın..."
"PKK'ya karşı etkili adımlar atacağız..."
"Türkiye, itidalli davranmalı..."
Bu açıklamalar, Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın ifadesiyle "Sözün bittiği, aksiyonun başlaması gereken" dönemde, kamuoyunun beklentilerini karşılar mı; sanmıyoruz.
Ancak Rice ile bazı somut adımlarda mutabakat sağlanmış ve bunların gizli tutulmasında uzlaşmaya varılmış olması olasılığını da elbette gözardı etmemek gerekiyor.
Bizim Rice ile Babacan'ın ortak basın toplantısındaki açıklamalarda bazı ayrıntılar dikkatimizi çekti.
- Bunlardan ilki,
tarafların "Pek çok konuda" görüş birliği içinde olduklarının vurgulanmasıydı. Tersinden okursak, bu, Türkiye ile ABD'nin bazı konularda farklı düşündükleri itirafını içeriyor. Onları tahmin etmek hiç de zor değil: En başta İran. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Nicholas Burns, 1.5 ay önce son derece açık konuşmuştu: "Türkiye'nin İran'la işbirliğinden kaygı duyuyoruz. Şimdi İran'la iş yapma zamanı değil. Türkiye dahil tüm dostlarımızdan ve müttefiklerimizden, nükleer silaha sahip olmaya çalışan ve BM Güvenlik Konseyi'ne meydan okuyan İran'ın petrol ve doğalgaz sektörlerine yatırım yaparak Tahran yönetimini ödüllendirmemelerini istiyoruz." İkinci ayrılık konusunun Suriye olduğu kesin. Onları da kuşkusuz Hamas ve Kuzey Irak'ın statüsü izliyor.
Kuzey Irak ve ötesi - Önemsediğimiz ikinci ayrıntı,
Babacan'ın PKK'ya karşı mücadelede daha aktif destek istediği Irak yönetiminin, yani Nuri El-Maliki hükümetinin, bu mücadeleyi vermesi gereken sahada, yani Kuzey Irak'ta sözünün geçmediğini itiraf etmesi oldu: "Irak'ın merkezi hükümetinin Kuzey'de imkanları yok. Kuzey'de bayrağı, askeri yok. Niyeti iyi de olsa PKK ile mücadelede imkanları sınırlı." Bu tespit aslında Türkiye'yi bir tercihe zorluyor: Ya Irak merkezi hükümetine bel bağlamayacak ya da bölgenin gerçek hakimini muhatap alacak. Zaten Rice da "Kuzey'de bölgesel Kürt yönetimi var. Onun da kendi sorumluluğunu üstlenmesinden yanayız" diyerek Barzani ile diyalog tavsiyesinde bulundu. Ancak Türkiye köprüleri çoktan attığı için, Barzani'yle ilişkiler konusunda en azından kısa vadede yeni politikalar oluşturulması son derece güç görünüyor.
- Üçüncü ayrıntı ise,
Rice'ın Kuzey Irak'ı "Kürdistan" görüp görmediğine ilişkin soruyu geçiştirmesi oldu. "Evet" dese Türkiye'nin bam teline basmış olacaktı, "Hayır" dese Irak'ta tek sağlam müttefik gördüğü Barzani-Talabani ikilisini gücendirecekti. Ama Kuzey Irak'taki oluşumu "Bölgesel Kürt yönetimi" diye tanımlayarak bir ipucu verdi.
Peki sonuç? Anlaşılan düğüm Erdoğan'ın 5 Kasım'da Beyaz Saray'da Bush ile yapacağı görüşmede çözülecek.
Bununla birlikte biz ABD'nin o görüşmeye kadar ya da görüşmenin hemen ertesinde Türkiye'ye bir "Jest" yapabileceğini tahmin ediyoruz. Dün Pakistan'da yaptığı türden bir jest.
Pakistan'ın Afganistan sınırındaki Veziristan bölgesinde bir Taliban medresesine Amerikan güçlerinin kullandığı insansız uçaktan atılan füzeyle üç ev yerle bir edildi, hedefteki on kişi öldürüldü.
Bir insansız uçak da Kuzey Irak'ta "İstihbaratla tespit edilmiş" bir hedefe füze gönderebilir mi? Niye olmasın?
Zaten ABD bir şeyler yapmazsa, terörle mücadele eski koordinatörü emekli General Joseph Ralston'un dün uyardığı gibi, "Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesi kaçınılmaz olacak."
Yayın tarihi: 3 Kasım 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/11/03//safak.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.