kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Ekim 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Biz de yazının bittiği yerdeyiz!

"Sözün bittiği yer" olan memleketimde bir de şöyle şeyler oluyormuş. Öğreniyoruz.
Başka işlerini halletmek için, kimi medya patronu gazete haberleri ve yazılarının hükümetle ilişkilere göre ayarlanmasını istiyormuş.
Kimi genel yönetmen bu sebeple yazıları doğruyor, biçiyor, hükümet eleştiren bölümlerini atıyor, hatta hiç yazılmaması için yazarları...
1. İkna ediyormuş;
2. Tehdit ediyormuş;
3. Ödüllendiriyormuş veya ödül vaat ediyormuş.
Bazı yazarlar yıllardır buna maruz kalıyor, çok sinirleniyor, kızıyor, sıkılıyor, bazen itiraz edip problem çıkarsalar da kovulana kadar durumu, sansürü, sessizliği kabulleniyormuş.
Onların dediklerine göre, diğer yazar arkadaşları zaten bu duruma razıymış.
Kollar kırılıyor, yenler içinde kalıyormuş.
Yenler dua ile çoğalıp bir de duayen oluyormuş.
Bu duruma çok içerleyen yazarlar daha önce başka meslektaşlarının kovulmaları sırasında muhtemelen uyuyormuş.
Demokrat hükümetler ile liberal medyanın demokrasi, özgürlük, bağımsızlık anlayışı buymuş.
Basın özgürlüğü, pardon ille de iletişim özgürlüğü diye yırtınanların özgürlüğü ve gözlüğü buymuş.
Düşünce ve ifade özgürlüğü diye yazıp duranların, 301'e vuranların da yanında duranların da meğer 503'ü varmış.
Meğer, herhangi bir kanun bulunmasa dahi yazılar, yazarlar, haberler, muhabirler, milyon kere doğru olduklarında dahi çöpü boylarlarmış.
Demek ki ifade ve basın özgürlükleri; kanunlardan, yasaklardan önce, vicdana, ruha, boynun ve başın eğik yahut dik durumuna dair şeylermiş.
Siyaset, ticaret ve matbuat çürümüş, çürümüş de, yüzler artık kızaramadan doğrudan morarmaya başlamış.
Yönetmenler cambazmış da cambaza bakanlar, her düdükte takla atanlar, hizaya gelenler neymiş.
Kimi olayları hiç olmamış farz edenler, sansürlü ıslıklar çalanlar, kulak üstüne yatanlar da aslında bir varmış, bir yokmuş; kendilerini, haysiyetlerini, sorumluluklarını, yükümlülüklerini hiç olmamış, yok saymış.
Yazılar o kadar eğilip bükülmüş, yamulmuş, yumulmuş, ezilmiş, büzülmüş, büzüşmüş ki...
Meğer zaten yazının bittiği yerde imişiz.
O zaman...
Bunun mesleki utancını paylaşarak, üç kere sağol diyemeyeceğimize göre, yazıya azıcık ara verelim.
Bayramlıkları giyelim, kabristanlara koşalım, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpelim, tatlı yiyelim, acı yazmak üzere azıcık durup nefes alalım.
Yazının bittiği yerde, kokuşmuş krallıkta, zaten sıkıntılı kalp sıkışıyor.
Bir mide bulantısı, baş dönmesi.
Yamulduk ey halkım, affet bizi.
Ama yamukluklar kadar, bu memleket, bu meslek de bizim.
İçimizde aynı ses: İnadımız inat bizim.
Mutlu, umutlu, kardeşçe, acıları unutturmayacak ama aşma, alt etme, dayanma ve dayanışma gücü verecek nice bayramlar dileğiyle...
Birkaç gün sonra, umarım, görüşmek üzere.
Şimdilik bu yazının da bittiği yerdeyiz.