Türk Eğitim Derneği'nin bir toplantısı için Ankara'dayız. Havaalanından şehre doğru gecekonduları yıkmışlar. Bravo! Fakat ondan sonra başlayan, en çok cart bir sarı ve kireç pembesi boyanmış, bu iki olmayacak renge, olmayacak daha başka renkte mozaiklerle acayip süslenmiş, insanın gözünün içine sokacak şekilde abartılmış, yan yana o kadar çirkin bina var ki! Birkaç tane de değil, mahalleler yapılmış. Bu inanılmaz çokluktaki mozaik süslemelerden, belli ki birileri para kazanıyor. Yöresel öğeleri ve geçmişten miras kalan sanatsal özellikleri kullanarak, her yerden değişik yeni semtler yaratılabilirdi belki. Ama bu kasaba görünüşlü kötü görüntüyü, dünyanın neresinden etkilenerek bulduklarını merak ediyor insan. Keşke binaların hepsi tek renk olsaymış da aralarında yeşillikler, balkon ve pencerelerde çiçekli saksılar olsaymış. Yaşam alanları sade ve ince olursa, biraz şehircilik zevki taşıyabilirse, daha çok sınıf atlamış bir Ankara olmaz mıydı? Keşke bazı yerlerdeki ışıklandırma ve ağaçlandırmadaki başarı her yerde olabilseymiş.
CEP TELEFONLU YAŞANTI Uçakta gazetedeki resimlere bakıyorum. Eğlenmeye giden her genç kızın omzunda çanta, elinde de mutlaka cep telefonu var. Sanki bir süsmüş gibi değil de bir tehdit aleti gibi... Daha doğrusu gövdenin ayrılmaz bir parçası gibi bu cep telefonları. Herhalde annesine "Birazcık gecikiyorum merak etme," demek için değil. Genç erkeklerin de ellerinde telefon... Ama onların hangi kızla eğlenmeye gidip hangi kızla dönecekleri belli olmadığı için kendileri bir tehdit unsuru zaten. Onun için kızlar da ilkeli ve seçici olduklarında, devamlı evde oturmak gibi bir akıbete uğrayacaklarına "İyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere!" deyip, günü gününe yaşamı tercih ediyorlar besbelli. O cep telefonuyla da aynı mekânda yeni birileriyle tanışabiliyorlar, başkalarından mesaj bekleyip kıskandırmak için başkalarına mesaj çekebiliyorlar. İlişkilere her an başka bir boyut katarak "Beni başka beğenenler, peşimde olanlar da var ona göre," der gibi karşısındakine bir tehdit unsuru oluşturma, bir arzu kamçılamasıyla geçici de olsa bir cazibe yaratma gayreti de var. Sanki gençler, güven duymadıkları için huzursuz. Huzurlu oldukları zamanlar da mutsuzlar gibi bir ikilem içinde, ne istediklerini tam bilemiyorlar. Bilseler bile eski romantizm, eski değerler neredeee? Sado-mazo bir yolculuk sanki... Üç yıldır düşündüğüm bir proje var: Gençleri anlamak için "Aşka ne oldu?" diye bir söyleşi programı yaparız belki...
GÜLMEK İÇİN Geçenlerde arkadaşlarla oturuyoruz. Kocama, "Akşam buluşalım," diye mesaj geldi. "Kimden?" diye merak ettik. "Filiz Akın!" demez mi! Gülmeye başladık. Mesaj sinyalinin sesi üzerine cebime baktım "Bayramda burada mısın? Burhan," yazılı...
Yayın tarihi: 6 Ekim 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/10/06/ct/haber,E6A3D4AFDD4642D98E1848C6D7CC3192.html
Tüm hakları saklıdır.