Yaşamımızı biraz akıl, biraz ruh, biraz mizah, önce kendimize sonra çevremize saygı, bolca sevgi, tutku ve aşk arayışıyla harmanlarken belirli istasyonlardan geçiyoruz. Çocukluk, gençlik derken insan birçok çelişkili, çelişkisiz kavramların tadına bakarak kendi kıvamına karar veriyor. Bebeklikten çocukluğa geçerken ciddiyete itiliyoruz. Eğitim, birikim iyi güzel ama hiç çılgınlık yaşamadan da olur mu? Ebeveynleriyle veya mevcut düzenle çatışmaya girmeden, büyüme krizi olmadan çiçek açar mı? Her duyguyu bilen en olgun insan değil midir? Biraz ideal, biraz çılgınlık, profesyonellik, amatörlük, dayanışma , direnme, uyum, başkaldırma, biraz varlık, biraz yokluk, birçok acı her seferinde mutluluğa giden yol arayışı... Mevlana'ya bakacak olursak varlıklı olmaktan vazgeçip acıyı bile yücelterek aşk haline getirirken, söylemlerinden bütün bu duyguları yaşadığı anlaşılmaz mı? Hayatı "Ne getirirse öyle!" diye günü gününe yaşamak değil de biraz da bir TASARIM bir YORUM bir PROJE gibi bakmak gerektiğine inanıyorum. İnsan o zaman sınırlarını zorlayabilir, "Artılarının, eksikliklerinin, şanslarının ve şanssızlıklarının" hesabını yapabilir. Yalnız bilmemiz gereken şu; ne SECRET'la (ne düşünürseniz onu çağırırsınız inancıyla) ne de optimize etme yoluyla başarı şansını hayatın seyrini yüzde 100 her zaman kontrol etmek elimizde değildir. Ama hiç olmazsa hayattan göçme anında eğer hayat film kareleri gibi gözlerimizin önünden geçiyorsa "Elimden bu kadarı geldi," diyebiliriz. Hevesler de çılgınlıklar da belirli yaşlara daha çok yakışır. Keyifleri de çok ertelemek tamamıyla ıskalama durumu ya da pişmanlık yaratabilir. Seçici olun ama çok da karşı koymak duygusal kuraklığa yol açmasın. Arada vahalar olmasa veya serap bile görülmese çöller çekilmez. Zaten bir amacı, sonunda zihinsel, bedensel, ruhsal bir ödülü yoksa çölde işiniz ne?
NİYET ETMEK Biraz değiştirerek anlatacağım iki fıkra geldi aklıma. Devamlı bir yöne doğru yürüdüğünü görünce karıncaya nereye gittiğini sormuşlar "Kabeye," demiş. "Peki bu küçücük bacakların ve kısıtlı ömrünle ne kadar yol alabilirsin ki?" deyince "Mühim olan kat ettiğim mesafe değil, uğrunda ölünecek bir niyetimin olması," demiş.
HEVES ETMEK Bayan Hayganuş her gün, ölen kocası Agop'un mezarına gidiyor, arkadaşını da sürüklüyormuş. "Ah! Agop Efendi, ne güzel Fransızca konuşur idi, İngilizcesi de vardı, Almancası da... Matematik sorularını sular gibi çözer idi. Fizik, biyoloji hatta astrolojiden bile ne kadar anlarıdı," deyince arkadaşı "Rahmetliyi ben de çok iyi tanırdım, bunların hiçbirini bilmez idi," diye itiraz edince Hayganuş "Ama bilemezsin ne kadar çok heves eder idi..." diye cevaplamış.
Yayın tarihi: 8 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/08/ct/haber,BF3971A29D8042379CC1BD754AAC613F.html
Tüm hakları saklıdır.