Başlığı okuyunca ne düşündünüz? Öğretmen demek, öğrencisi olan kişi demekken, gazetelerde günlerdir eğitim almış olmalarına rağmen, öğrencileri olmadığı, atamaları yapılmadığı için yakınan eğitim fakültesi mezunlarına ilişkin haberleri okurken, sınıfında öğrenci istemeyen öğretmen olabilir mi? Maalesef oluyor. Belki de gerçek öğretmenlere olan saygımdan, onlara öğretmen dememem gerek. Ama bunu küçücük çocuklara nasıl anlatacağımızı henüz ne ben ne de aileleri bulabildik. Okula başladıkları an kahramanları olan, ona benzemek için çabaladıkları, sevdikleri, saydıkları kişinin "Onunla uğraşacak vaktim yok, alın götürün," diyebildiğini anlatmak, hiç kolay değil.
ÇOCUKLAR ADINA ŞİKÂYET Bu köşede yazmaya başladığımdan beri ilk kez kızgın, çaresiz bir yazıya oturdum. Bu bir şikâyet yazısı. Çocuklar adına, sorunu olan ve eğitime gerek duyan tüm çocuklar adına şikâyet ediyorum. Sizlere, Milli Eğitim Bakanlığı'na ama en önemlisi gerçek öğretmenlere, benim çocukluğumdan beri hayran olduğum kahramanlara şikâyet yazısı bu. Çocuklar adına kimi mi şikâyet ediyorum? Her şeye rağmen, onları kovmalarına rağmen sevdikleri, "Öğretmenim," dedikleri kişileri... Okullar açıldı. Çocuklar ikinci yuvalarına döndü. Ve ikinci günden beri telefon başındayım. Dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü ya da benzer sorunu olan, tedavi alan çocukların aileleriyle görüşüyorum. Tedavinin önemli bir kısmının öğretmen olduğunu, onlarsız başaramayacağımı anlattığım, yardımlarını rica etmelerini söylediğim aileler, ağlayarak telefon açıyorlar. "Öğretmen, 'Bu çocuğu başka okula gönderin. Benim onunla uğraşacak vaktim yok,' dedi," diyen ve öğretmenin sözünün kanun olduğuna inanarak büyüdükleri için ona kızmak yerine "Şimdi hangi okula gidelim?" diye soran aileler... Sadece başarılı olacak çocukları alarak, kendi değerlerini yükselteceğini sanan 'okullarla', kendi vicdan ve algılama sorununun farkında olmayan, kendi çocuklarını koruma adına başka çocukların eğitimden uzaklaştırılmasını isteyen cahil velilere karşı savaşacağını düşündüğüm öğretmenler söz konusu olunca, verecek yanıt bulamıyorum. Ne diyebilirim? "Bir öğretmen, çocuk yetiştirmek üzere eğitim almış, gelecek nesilleri emanet ettiğimiz kişi, bunu söylemez," mi demeliyim? Öğretmenlerin değerini hiçbir ücretin karşılayamayacağına inandığımı, haklarının ve ücretlerinin iyileştirilmesi için yanlarında olduğumu, zor çocuklarla çalışan öğretmenin onurlandırılıp desteklenmesinin gerektiğini bildiğimi, ama "Bu kadar ücrete bu kadar sorunla uğraşamam," diyenin, hakkını alamamasının acısını çocuklardan çıkaran kişinin öğretmen olamayacağını nasıl anlatayım? Üstelik bunu her şeye rağmen başaran harika öğretmenler varken, aynı unvanı nasıl kullanayım? İlköğretimin zorunlu olduğu ülkemizde, insanlar ve devlet, kampanyalarla çocukları okula yollamaya çalışırken, kimsenin okuma hakkını engelleyemeyeceğini nasıl göstereyim? Yoksa "Mecbur okutacak, mücadele edin o da hırsını eğitimsiz bırakarak ya da kötü davranarak bir çocuktan çıkarsın," ya da "Öğretmeye niyeti olmayan, zorla uğraşamayan kişiye çocuk emanet edilmez, boş verin," mi demeliyim? "Kanuni olarak buna hakkı yok, şikâyet edin, yasalar yanınızda," demem, işe yarar mı? Bunların hepsi doğru ve yapılabilir. Ama o çocuğa ve bu ülkenin geleceğine, kim hesap verecek? Ben en iyisi, hayatı boyunca öğrenci kalmakla övünen biri olarak, adil olacağına güvendiğim öğretmenlerime şikâyet edeyim: "Sevgili öğretmenim, senin onurlu unvanını kullanan bazı kişiler, eğitime ihtiyacı olan çocukları eğitimden mahrum bırakıyor. O olmasa da öğrenebilecek çocuklarla sınıfa girerek, vakit geçirmeyi öğretmenlik sanıyor. Onu seven ve güvenen küçücük yürekleri istemeyerek, aşağılayarak onlarda onarılmaz yaralar açıyor. Şikâyetçiyim öğretmenim, bu yürekleri onarmak için sen en doğrusunu yaparsın, seni seviyor ve sana güveniyorum."
Yayın tarihi: 29 Eylül 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/29/ct/semerci.html
Tüm hakları saklıdır.