kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Eylül 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Didişe didişe 36 yıl

Tuluhan Tekelioğlu
Yarın onların evlilik yıldönümü. 36. yıllarını kutlayacaklar. Cemre Birand, her zaman olduğu gibi önceden hazırlıklarını yapmış. Ama bu özel gün, pek çok kez olduğu gibi yine 'haberin' gölgesinde kalmış. Sabah erkenden Mehmet Ali Birand, Olli Rehn'le (AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi) özel bir röportaj için Brüksel'e uçacak. Büyük bir olasılıkla birbirlerine "Günaydın," der demez didişmeye başlayacaklar. 36. yıldönümlerini birlikte kutlayamadıkları için Cemre Hanım, Mehmet Ali Bey'i "Yine beni göz göre göre haberle aldatıyorsun," diyerek uğurlayacak. Birand hafif boynu bükük "Telafi ederim," diyecek ve gidecek. Evlililiklerinin 36. yılında, Cemre ve Mehmet Ali Birand, didişmeli ama bir o kadar da renkli beraberliklerini bana içtenlikle anlattılar. Bol kahkahalı, nüktedan, kimi zaman iğneleyici konuşmalarla geçen iki saatte, Birand'ın bahsettiği gibi yaşadığı kuvvetli adrenalinin sadece işyerinde olmadığını fark ettim. Mehmet Ali Birand'ın yanında son derece güçlü, zeki, iyi taktikler geliştirebilen, bütün yükleri üstlenen bir asker var: Cemre Birand... Üstelik bütün bunları keyifle yapıyor.

- Birlikteliğinizin kaçıncı senesini doldurdunuz? - Cemre Birand: Sen söyle bakalım Mehmet Ali... Bir de evlenme tarihimizi bil bakalım?

- Mehmet Ali Birand: Aaa onu biliyorum. 16 Eylül 1971. Şaka maka 36 sene olacak. - C.B: Bir gözümüzü açtık, 10 sene geçmiş. Bir daha kapattık, açtık bir 10 sene daha geçmiş... Baktık ki, 10 seneler hızlı hızlı geçiveriyor.

- Bu seneler hep mutlulukla mı geçti? - C.B: Çoğunlukla mutlulukla geçti ama evliliğimizin ilk yılında bir yemek takımı gitti. Kırdım. Uzun süren bir kavgaydı ama neden çıktığını hatırlamıyorum. Gözümüzü açıp "Günaydın," dediğimiz andan itibaren didişmeye başlarız. Bu artık bir hayat tarzı oldu. Asla kavga değil, didişme. - M.A.B: Ama ilk zamanlarımızdan bu yana didişmelerimizin şekli değişti. "Öyle mi, peki!" deyip telefonu suratıma kapatıveriyor.

- Kavgaya dönüşen çatışmalar mı bunlar? - M.A.B: Bazen ses yükseliyor. "Yettii..." diye çoğunlukla ben bağırırım. - C.B: Sonra da pasif direnişe geçerim. Üstüne başına bakmam, abuk sabuk giyinip çıkabilir.

- Siz eşinizi dırdırcı bulur musunuz? - M.A.B: Cemre şöyle bir insandır: Kafasına bir şey koyduğu zaman o gerçekleşene kadar woody wood pecker (ağaçkakan çizgi karakteri) gibi, bütün gün, yatarken, sabah kalkar kalkmaz, diş fırçalarken, uğraşır. Bağırmamın sebebi de budur. - C.B: Bu bir harp tekniğidir. Küçük küçük, gerilla savaşıdır. Aptal şeylere takmam kafamı. Yüzde 100 doğru olduğuna inandığım şey için ısrar ederim. Temel konularda ısrarcıyımdır. Taviz vermem.

- Önemsediğiniz temel doğrular nelerdir? - C.B: Mesela eşim ve çocuğumla birlikte olacağımız tatiller... 11 ay çalışıp bir ayın şu veya bu şekilde tatil yapılması gerektiğine olan inancımdır. Bu Avrupa'daki yaşamımızdan gelen bir alışkanlık. Mehmet Ali'yi buna zorlarım. Öteki türlü kendini yenileyemez, yorgun olur. Mehmet Ali ise işini de tatil gibi algıladığı için, her zaman tatillerin lüzumsuz olduğunu düşünmüştür. - M.A.B: İkimizin aile tatili anlayışından hiçbir gün taviz vermedik ama. Benim için önemli olan yaptığım iş. O yaptığım işi engelleyecek hiçbir şeyi önümde göremem. Hayatımdaki öncelik işimdir. Cemre için tam aksi.

- Eşiniz için öncelik nedir? - M.A.B: Öncelik kendisi, oğlu, tatili ve ben... - C.B: Hayır. Kesinlikle öyle değil. Benim için öncelik aile olarak 'iyi olmamız'dır. Oğlum, ailemiz, kocam, kardeşlerim, bütün olarak iyi olmamız. Sağlık, ruh sağlığı, mali olarak iyi ve dik olmalıyız. Sağlam olmalıyız yani. O sağlamlık için de olması gerekenler tatilimizdir, finansal durumumuzdur, aramızdaki geçimdir vs.

- Evin düzeni, bütçe, plan, faturaların ödenmesi vs. Hepsi Cemre Hanım'ın üstünde midir? - C.B: Hepsini ben yapıyorum. - M.A.B: Brüksel'deyken hepsini ben yapardım. Cemre yoğun çalışıyordu. Evde çok zaman geçirdiğim için iş bölümü yapardık. Çocuğu okula bırakıp alma işlerine kadar hepsiyle ilgilenirdim. Türkiye'ye döndükten sonra her şey değişti. Türkiye'de verimim düştü.

- Neden Türkiye'de veriminiz düştü? - M.A.B: İnsanlar çok gereksiz zaman harcıyor. Dedikoduyla, vıdı vıdıyla, çekişmelerle zaman harcıyor. O zaman işimdeki açığı kapatabilmek için, her şeyi Cemre'ye bıraktım, o da aldı. Bakmayın, aslında çok kontrolcüdür Cemre. Ama ben de sorgularım. Her şeyi ona bırakırım ama sorgularım da. - C.B: Bir şeye karar verdiğimde niye öyle olduğunu anlatırım. "Yok öyle olmasın," dediği zaman deliye dönerim. Başında ilgilenmemiştir, o olayla ilgili hiçbir katkı yapmamıştır. Aniden "Böyle olmasın," deyiverince, işte artık o zaman deliririm! - M.A.B: Cemre'yi deliye döndürmek bazen hoşuma gider.

- Birbirinize tahammülünüzün azaldığı zamanlarda ayrı ayrı Cemre ve Mehmet Ali olarak ne yaparsınız? - M.A.B: Biz vıcık vıcık yaşamayız. Yaz aylarında Cemre Bodrum'da kalır. Ben işimden fırsat bulduğumda giderim... - C.B: Esasında biz vıcık vıcık yaşarız! - M.A.B: Demek ki ben farkında değilim... - C.B: Sabah işine gidersin, akşam gelirsin. İşini de olduğu gibi eve getirirsin. Her şeyi anlatır ve biz bütün krizleri beraber yaşar, paylaşırız... Sonra bakarım ki Mehmet Ali o krizden vazgeçmiş, ben hâlâ devam ediyorum. Filancalara mesela düşman olurum, selam vermem. Bakarım Mehmet Ali olanları unutmuş, onlarla tokalaşıyor, öpüşüyor. - MAB: Olaylar, kavgalar, gürültüler, her şey bir anda oluyor. Onun koşulları değiştikten sonra, insanlar da değişiyor. Eğer gerçekten kırılınmamışsa, neden bunu sürdüreyim ki... - C.B: Zamanında sana açılan davaları düşün, vatan hainliğinden tut... Onların hepsini seninle yaşadım. Hepsinden yara aldım. Hepsinden de bir takım düşmanlar edindim. Ama o unutup, gitti.
Haberin fotoğrafları