Uzun bir aradan ve Türk siyasetinde bir zamanlar çok kullanılmış bir deyişle söylemek gerekirse 'bahar havası'ndan sonra, tam da sonbahara girerken
TÜSİAD bir açıklama yaptı. Kimse fazla üstüne alınmadıysa da bu, iş çevreleriyle hükümet arasında daha gerginleşebilecek ilişkilerin öncüsü mahiyetinde görülecek bir açılımdır. Kaldı ki, TÜSİAD'ın cumhurbaşkanlığı meselesinin gündeme ilk kez geldiği nisan ayından beri bazı 'rahatsızlıklarının' olduğu yapılan değerlendirmelerden anlaşılıyor. Neler oluyor?
Anadolu'dan yükselen güç Benim AKP'yi tanımlamak için geliştirdiğim bir model var. Bu partinin sosyo-ekonomik tabanını Anadolu'da yerleşik burjuvazinin oluşturduğu kanısındayım
. Ne var ki, bu oluşumu AKP başlatmadı. 1950'den sonraki gelişmemizin yönü budur. Önce DP sonra AP bütünüyle, ANAP kısmen Anadolu'daki sermayenin güçlenmesine, ardından da büyük şehre akmasına fırsat yarattı. Aslında bu model İttihad ve Terakki'nin 'milli burjuvazi' yaratma çabasıyla başlamıştı. Cumhuriyet'in de bunu dikkate almadığını söylemek zor.
AKP ile diğer iktidarlar arasındaki fark, bu defa Anadolu'daki sermayenin büyük şehre onun kurallarını ve koşullarını kabul ederek değil kendi tercihlerini ifade ederek ve uygulayarak gelmesinden kaynaklanıyor. Daha önceki dönemlerde Anadolu sermayesi İstanbul'a 'Hacı Ağa' olarak gelirdi. Sonuna kadar da bu niteliğini muhafaza ederdi. Oysa bugün çok daha farklı bir 'manzara' var orta yerde.
Anadolu'daki sermaye demografik olarak çok daha genç, eskisine oranla çok daha iyi eğitimli, kürselleşmenin bir sonucu olarak dünyayla çok daha bağlantılı ve nihayet hepsinden önemlisi kendi içinde çok daha örgütlü. Bu örgütlülük çok kuvvetli bir iktidar çıkarmaya ve o iktidarı kendisine ait bir ideoloji içinde tutmaya muktedir . Eskiden İstanbul burjuvazisi bile kendisine daima bir gayrimüslim ortak ararken şimdi Anadolu burjuvazisi İstanbullu ortak bile istemiyor.
Bu kesimin çok uzun bir süredir önce ideolojisi var, sonra onu temellendirecek araçları yani, basın yayın kuruluşları, banka finans sistemleri, siyasal etkileşim ağları var. Bu kesim bir süredir ötekilerden daha fazla demokrasi ve liberalizm telaffuz ve talebinde bulunuyor . Siyasal olarak bir momentum yakalamış durumda.
'Düzeni korumak' Bu şartlar altında TÜSİAD'ın yerleşik
metropolitan sermaye olarak izlediği gelişmelerden rahatsızlık
duymaması olanaksız. Siyasal taleplerin doğruluğu veya yanlışlığı bir yana ortadaki gerilimin ana dinamiği budur ve şöyle bir devamı da olabilir bu 'huzursuzluğun'...
Sermaye dünyanın her yerinde değişimle statükonun aynı anda bulunmasıdır. Değişim teknolojidir, statüko değişmeyen kar hadleri, kazanç ve iktidarı kontrol talebi. Gene sermaye dünyanın her yerinde bir 'dipten gelen dalga' gördüğü zaman toplumsal gelişmenin önünü kesecek kuvvetlerle işbirliği yapar. Türkiye'de 1960, 1971, 1980 darbeleri toplumsal momentumun yönünü değiştirmek için yapıldığında en büyük desteği sermaye sağlamıştı. 12 Eylül sabahı iş çevrelerinin sözcüsü olan şahsın 'gülme sırası şimdi bizde' dediğini hatırlamak yeterli.
Türkiye'de sözü çok edilen o malum ve meşhur 'merkez' burjuvazinin mutlak desteğine her zaman sahiptir. Burjuvazi daima iktidarla yapılmış bir koalisyondur. Hatta bizatihi iktidardır. Bu koalisyon burjuvazinin kendi talebini uygulatmanın aracıdır. TÜSİAD da aynı yöntemi denedi. AKP ile belli bir dönem flört etti. Şimdi AKP'nin kendi tabanına yaslanmasıyla birlikte huzursuzlaştı.
Tekrar edeyim, taleplerin doğruluğu yanlışlığı bir yana, bugünkü pozisyonların korunması halinde bundan sonrasını açık savaşın tayin edeceğini görmek için kahin olmaya gerek yok!
Yayın tarihi: 11 Eylül 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/09/11//haber,DFCB93B3E1F548EBAF523061372CC158.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.