kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Daha önce hiç bıyıksız görmediğimiz Fehmi Koru, "Ben kimliği çok belirgin bir insanım, bıyığımı keserek simgelerin önemli olmadığını göstermek istedim," diyor.

'Gül bekâr olsa karşı çıkılmayacak mıydı?'

Şirin SEVER
26.08.2007
Sadece siyasette değil, medyada da öyle gelişmeler oluyor ki sokaktaki vatandaş bile merak içinde. Yıllardır en gizli medya ve siyaset kulislerini araştırıp yazan; hatta adı 'hafiye yazar'a bile çıkan usta gazeteci Fehmi Koru ile merak edilen gündemi konuştuk. Hayrünnisa Gül türban tartışmalarından nasıl etkileniyor? Gül'e neden karşı çıkılıyor? Medya hâlâ iktidarı yönetiyor mu?..
- Bıyıksız olmaya mı karar verdiniz?
- Yani... Karşıdan bakana nasıl geliyor bilmiyorum ama lise sonrası, askerlik hariç, hep bıyıklı olduğum için aynaya baktığımda kendimi farklı görüyorum.

- Sizin çevrenizde yadırganmıyor mu 'bıyıksız olmak' peki?
- Yok, gençlerde de bıyık yok artık! Eskiden insanlar muhafazakârsa bir şekilde bunu belli ederlerdi, bıyık da bunun en kolay belli etme biçimiydi...

- Siz de artık belli etmek istemiyorsunuz anlaşılan...
- Kimsenin bana bu yolda bir telkini olmadı. Ama son zamanlarda Türkiye'de simgeler üzerinden o kadar çok tartışma yürütülüyor ki, bu simgeler birebir biz oldu. Başörtüsü, sakal insanların kimliklerini bir şekilde dışa vurması olarak görünüyor. Ben kimliği çok belirgin bir insanım; bıyıklarımı keserek bunun önemli olmadığını gösterdim.

- Yani bıyık kesmenizin bir mesajı var, öyle mi?
- Kendimce böyle bir mesajı var. Alan olur mu bilmiyorum da, benim vermek istediğim mesaj bu! Yani kimlikler, simgeler üzerinden tartışmayalım, fikirler üzerinden tartışmaları yürütelim demek istiyorum.

- Size ezelden beri 'komplo teorisyeni', 'komplocu gazeteci' denir. Sorabilir miyim bu ünü neye borçlusunuz?
- Ün mü bilmiyorum da, şikâyet ettiğim bir konu değil çünkü benim üzerime oturacak bir şey değil. Komplocu, geçmişte büyük küfür gibiydi. 'Düpedüz bir hayat var, hiç tesadüfler olmuyor bu hayatta, baktığımız zaman ne görüyorsak o' deniyordu. Benim gibiler ise o gün de, aynı bugün olduğu gibi, 'Acaba öyle mi?' diye soruyordu. Buna da komploculuk deniyordu. Halbuki gerçeğin o olmayabileceğini düşünerek, 'Arkasında bir şey var mı' diye aramaya başlayınca pek çok şey buluyordum. Bugün ise, artık sıradan, hiç kafası çalışmayan insanlar bile gördüklerinin arkasında bir şeyler olabileceğini düşünüyor.

- Aslında araştırmacı gazeteciliği tarif ediyorsunuz...
- Yani ben meraklı bir insanım, gazeteciliğin de merak üzerine oturduğuna inanıyorum. Diyelim iki politikacı bir yerde oturuyor, bir şeyler konuşuyor, 'Bunlar ne konuşabilir?' diye düşünüyorum, onun az önce uğradığı bir yerde birilerine soruyorum, o bir şey söylüyor, ötekine soruyorum, 'Bunlar böyle mi konuştular acaba?' diyorum, yazıyorum, 'Vay komplo' diyorlar. Ama eskidendi bu. Artık kimsenin komplocu diyemeyeceği kadar, herkesin kafası komplolarla dolu!

- Yılmaz Özdil'in Hürriyet'e transferini 'Rodos Protokolü'ne bağladınız. Son komplo teoriniz bu mu?
- Bildiğim kadarıyla 2000'li yıllardan beri Aydın Doğan ve gazetelerinin üst düzey yöneticileri Rodos'a gidiyor; orada bir miktar kalıyor, yüzüyor, bıcı bıcı yapıyor, Metaxi isimli restorana gidiyorlar. Baktık ki 2002 yılında Rodos'ta Özer Çiller'le birlikteler! O dönemde medya grubu o zamanki hükümetten özellikle de MHP kanadından mutlu değil. Buluşma; MHP'yi hükümetten uzaklaştırıp ANAP-DSP birlikteliğine DYP'yi katma senaryosu için olabilir. Başladık araştırmaya... Bu arada ben çok önemli iki politikacının bazı askerlerle bu konuları konuştuklarını tespit ettim ve yazdım. MHP de işi öğrenince erken seçim istedi. Bu Rodos 1 aslında! Yakın zamanlarda kendileri yazdı; yine Rodos'a gittiler. Sonra ne oldu? Yılmaz Özdil Hürriyet gazetesine transfer edildi, ardından Emin Çölaşan sütununu kaybetti. Baktığım zaman iki artı iki sanki dört edermiş gibi geliyor. Buna da 'Rodos Protokolü' dedim. Oradan dönünce 'Gül cumhurbaşkanı olmasın' kampanyası başlattılar gazetelerinde, 'Bu da herhalde o protokolün içerisindedir' dedim. Ama ben bunu zaten gevşek bir şekilde yazıyorum, yazdığım sütunun başlığı da 'Kulis.'

- 'AK Parti'ye iktidarı haram edip onu paylaşmaya zorlamak, bunun için de kenarda köşede ne kadar ağır topçu varsa derhal devreye sokmak' şeklinde özetliyorsunuz durumu. Yılmaz Özdil transferinin arkasında bu mu var?
- Esas düşünceleri Yaman Törüner'in seçimlerden önce yazdığı şablon... Biliyorsunuz Törüner hem politika yaptı hem de Merkez Bankası başkanlığı... Birdenbire bir yazısında dedi ki halka, "Siz Tayyip Bey'e de, Devlet Bey'e de, Deniz Bey'e de, hangisine oy verirseniz verin, sonuçta, bu yeni dünyada iktidarı iş adamları, medya patronları, üst düzey bürokratlar ve askerler paylaşıyorlar. Siyasiler de kendilerine bu kesimlerin telkin ettiklerini uygulamaya koyuluyor. Yani sizi biz yöneteceğiz." Zannediyorum bunların da zihninde böyle bir şey var, iktidarı paylaşabilir bir şey olarak görüyorlar, bunu çok arzu ediyorlar.

- En güçlü AKP muhalifi Emin Çölaşan'ın işten çıkarılması da bu senaryonun devamı mıydı yani?
- AKP'yle ilgili değildi bence. O grubun kendi içinde o meslektaşımıza karşı birikmiş bazı sorunlar olabilir. Biraz patronun kendisinin tavrıyla ilgili. Yoksa 'Emin Çölaşan AKP karşıtı, onu gönderelim' diye bir şey olduğunu zannetmiyorum. O sebeple gönderdilerse şu andaki Bekir Coşkun havasını niye yarattılar? O gitmeden önce hemen Yılmaz Özdil'i niye aldılar?

- Türkiye'de iktidar yönetilebilir bir şey mi hâlâ? Bu dönemler geride kalmadı mı artık?
- Geçmişte bazı politikacılar, bazı patronlarla, bazı işadamlarıyla, hatta bazı bürokratlarla kendi iktidarlarını paylaşabildiler; onun da sebepleri vardı o dönemde ama AKP'nin iktidar olmasıyla bu tarihe karıştı. Çünkü Tayyip Erdoğan benim gözleyebildiğim kadarıyla iktidarın paylaşabilir bir şey olduğuna inanmıyor. Daha kompartmancı bir yaklaşımı var; herkesi belli yerlere oturtuyor, yani politikacı politika yapar, hükümet icraatın sahibi, meclis yasama organıdır, işadamı işleriyle meşgul olsun. Gazeteci eleştirsin beni ama benim işime burnunu sokmasın. Dikkat ederseniz yanında politik bir kadro taşıyor, o politik kadroya da başkalarının müdahalesini istemiyor. Yani bana göre bu dönem 2002 seçimleriyle sona erdi ama bunu bazıları maalesef anlamıyor. Bazı insanlarda hırsın sınırı yok galiba!
Haberin fotoğrafları