Abdullah Gül'ün aday seçilmesiyle birlikte yeni bir tartışma ve oluşum dönemi başlıyor. Ben kendi payıma Tempo dergisinin geçen haftaki sayısına yaptığım açıklamada
Gül'ün cumhurbaşkanı olacağını, Meclis Başkanlığı için de 'eşinin başı açık birinin bulunacağını' ortada henüz bu gelişmeler yokken belirtmiş olduğumdan şimdi sorunun bundan sonraki aşamalarıyla ilgilenmek gerektiği kanısındayım. Buradan hareketle Gül'ün adaylığının hazırlanışına bakarak bu açılımın AKP içinde ne ifade ettiğini irdelemek istiyorum.
Gül, AKP ve sonrası 1.
Gül'ün adaylığı Türk Sağı ve AKP
isimli kitabımda öne sürdüğüm temel iddiayı, yani henüz partileşmesini tamamlamamış bir parti olduğunu doğrulamıştır. Seçim döneminde hazırlanan listeler bu iddianın bir başka kanıtıydı. Şimdi yeniden anlaşıldı ki, bu doğrudur; her büyük ve önemli adımda partinin iç dengeleri müthiş bir türbülans göstermektedir. Ortaya çıkan büyük boşlukları doldurmak çok zorlu çabaları, gayretleri gereksinmektedir. Partinin dayandığı tabanın, partiye bağlı ama parti dışında kalmış odakların hala parti içi dinamikler üstünde kontrol edilemeyecek kadar kuvvetli bir etkisinin olduğu bir kere daha görülmüştür.
2.
Gül'ün adaylığını Başbakan Erdoğan önlemeyi çok istemiş ama başaramamıştır. Bu onun liderlik kapasitesi ve yöntemleriyle ilgili bir husustur. Öte yandan Gül'ün parti içinde kontrol ettiği kuvvetlerin ve dengelerin Erdoğan'ın denetimi altında bulunanlardan daha kıvrak ve zinde olduğu ortaya çıkmıştır. Daha önce Arınç'ın Meclis Başkanlığı, 1 Mart Tezkeresi, Gül'ün ilk adaylık girişimi karşısında takındığı tavırlar da hatırlanırsa Erdoğan'ın her defasında 'partiyi bölünmekten korumak' endişesine girdiği açıktır. Bunun kendi liderlik pozisyonu aleyhine olduğunu anlamaksa zor değil.
3.
Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Erdoğan'ın bundan böyle 'halkın seçtiği ilk başkan olma' tasavvuru geniş ölçüde yara almıştır. Oysa, oraya Gül dışında daha zayıf birisinin bulunmasıyla mevcut anayasa değişikliği yürütülecek ve besbelli ki Erdoğan aday olup o seçimi kazanacaktı. Şimdi Gül'e karşı aday çıkması ne yönden bakılırsa bakılsın imkansız denecek kadar zor. Bunu gören Gül erken ve kuvvetli bir hamle yaparak kendi pozisyonunu güçlendirmiştir.
4.
Gül'le birlikte kurumlar arasında doğacak gerilimlerin muhatabı Erdoğan olacaktır. Bu, onun yakın dönem planlarını zora sokacaktır. Haklı olarak Erdoğan kazandığı büyük başarıyı bir beş yıl daha değerlendirmek ve 2012'ye çok daha güçlü bir biçimde hazırlanmak ve girmek düşüncesindeydi. Bunun altyapısı da
Dolmabahçe görüşmesiyle hazırlanmıştı. Şimdi ortaya çıkan durum karşısında yaşanacak her türden güçlük doğrudan Erdoğan'a inmiş bir darbe olacaktır. Bu Çankaya-Başbakanlık arasında sağlanacak olan uyuma rağmen (fakat o dahi tartışmaya açık bir husustur) kendisini gösterecek bir olumsuzluktur.
5.
Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesiyle birlikte AKP ikili bir yapıya kavuşacaktır. Bir yanda Erdoğan'ın başını çektiği, kökenlerinden kopmaya ve dönüşmeye çalışan, diğer yanda Gül'ün simgelediği geleneksel anlayışa daha yakın bir parti. Bu, Gül'ün Çankaya'daki etkinliğinin yönünü, doğrultusunu, niteliğini belirleyecek bir olgudur. Bunun ortaya biz dizi yeni gerilim çıkarması muhtemeldir. Fakat partinin Erdoğan'a kalmış olması ve onun bu niyeti taşıması yukarıda değindiğim kurumlar arası gerilimleri önleme açısından ve kendisini doğabilecek hasardan koruması bakımından bir şanstır.
Hepsinden farklı... Evet, Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi daha önce bir parti içinden cumhurbaşkanı olan Özal'ın ve Demirel'in oraya çıkmasından bütünüyle farklıdır. Bu, o sürecin birkaç düzeyde derinleştirilmesidir. Bunların neler olduğunu haftaya ele almak istiyorum. Ama şunu tekrar edeyim ki, bu, Türk siyasal yapısında çok önemli bir dönüşümdür. Sonuçları da bir o kadar önemli olacaktır.
Yayın tarihi: 16 Ağustos 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/08/16//haber,26686CE2B2C14E8392BADB6D1103CD7B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.