Tartışmalarımız çoğu zaman çok küçük ve aptalca şeylerden çıkabiliyor ve kimi zaman perspektifimizi kaybedebiliyoruz. Bazen hiç olmadık şeylerle kafamızda hayali bir tartışma yaratıp, büyütüp, sürekli o tartışmayı prova ederiz. Detaylarla ne kadar ilgilenirsek, o kadar da kendimizi kötü hissederiz. Bazı insanlar için bu tip düşünce ataklarını durdurabilmek çok zor. Objektif olabilmek için, düşünceleriniz momentum kazanmadan o atakları farkedip, durdurabilmeniz çok önemli. Yoksa yığıntı bir anda oluşuyor ve net bir perspektife sahip olmak imkansızlaşıyor. Aslında tartışmak o kadar da kötü bir şey değil!
ÇARPITMAYIN
Rahatsız olduğunuz durumlarda neye taviz verip, vermeyeceğinizin ayrımını yapabilmenizi sağlar. İyi bir tartışmada kullandığınız lisan yumuşak, hatta saygılı olmayabilir. Konu kapanmayabilir, uzlaşamayabilirsiniz ama tartışmanın başı ve sonu vardır ve savunduğunuz konuyu çarpıtmadan aktarırsınız. Aptalca tartışmalar başka bir şeydir... Bu tip tartışmaları "Ben haklıyım, sen haksızsın" üzerine kurar ve karşımızdaki hatalı olduğunu kabul edene kadar kendimizi çekmeyiz. Haklı olmayı isteriz çünkü haklı olmaya ihtiyacımız var. Bitmeyen bir çember içinde sorunu hiçbir sonuca ulaşmadan uzatıp, durursunuz. Peki bu çemberden çıkabilmek mümkün mü? Fokusu 'ben haklıyım'dan alıp, kendinizi bir başkasının yerine koyabilmek yani empati yapabilmek... İnsanların özellikle zarar veren his ve davranışları ile ilgili yazıları ile tanınan psikolog Daniel Goleman meşhur kitabı 'Destructive Emotions'da
(Yıkıcı Duygular) Tibetli bir keşiş olan Oser üzerinde yapılan bilimsel bir araştırmayı açıklıyor. Osher, düşünce kontrolünün beyin fonksiyonunu nasıl etkilediğini gösteren bir seri deneye tabii tutuluyor. İletişimle ilgili deneyde, aynı konuda zıt fikirleri olan ve kendi görüşünü agresif bir şekilde ortaya koymasıyla tanınan bir bilim adamı ile karşı karşıya getiriliyor. Her ikisinin kalp atışları takip ediliyor. Tartışma başladıktan sonra agresif bilim adamının karşısında Oser'in her zamanki şefkatinin olmadığı gözleniyor ama yine de kalp atışlarında hiçbir değişiklik yok. Ancak işin ilginç yanı, fikirlerini yüzleşerek, saldırgan bir şekilde ortaya koyan bilimadamının Oser'in sakiniği karşısında kalp atışları sakinleşiyor. Bilimadamı sonradan 'konuyu yüzleşerek götüremedim' diye itiraf ediyor.
SİNİRLER YIPRANIYOR Eğer tartışmalarınızda yıprandığınızı düşünüyorsanız ilk farketmeniz gereken uyarıcı işaret, karşınızdakinin her şeyi tamamen sizin gözünüzden görmesine ne kadar takıntılı olduğunuz... Yani benim dediğim gibi düşünmezsen susmama, hayatıma devam etmeme imkan yok. Ben haklıyım, sen haksızsın savaşının şu aralar ne kadar tırmandığını gördükçe; olur olmaz her konuda sizin doğru, başkasının yanlış olduğunu ispatlamak için ne kadar gereksiz enerji harcayabileceğinizi hatırlatmak istedim.
NOT: Okurlarım yazılarımı, seçtiğim konulardaki samimiyetime ve güvenirliliğime inandıkları için okuyor. Geçen haftaki yazımı Yasemin Kiremitçi'nin izni ile yazmıştım. Kendisini birden manşette görünce Yasemin sanırım biraz hassasiyet göstermiş. Ancak onun bana güvenini suistimal edecek hiçbir şey yazmadığımı belirtmek isterim.
Yayın tarihi: 28 Temmuz 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/28/gny/demirkan.html
Tüm hakları saklıdır.