Hülya Avşar Kıbrıs’ta selülitleriyle ilk yakalandığında "Ters ışık kurbanıyım," demişti.
Sen neymişsin be selülit
AYŞE ÖZYILMAZEL
21.07.2007
Türkiye selülit kavramıyla daha dört yıl önce, Gülben Ergen'in fotoğraflarıyla tanışmıştı. Oysa bu yaz bu konu, seçimleri bile gölgede bırakıyor. Biz de selülitin Türkiye'deki tarihçesine göz attık..
Seçim meçim az gelir, sorarsanız bu yaz en büyük derdimiz nedir? Elbette ki selülittir. Türk kadını olarak hiç bu kadar bacaklarımıza takmamış, görüntümüzle kafayı bozmamıştık sayın okur. Bu çorabı başımıza kim ördüyse selülitler götürsün inşallah! Aslında düşünüp taşınıp, işin başını araştırınca aklımıza ilk selülit kahramanı olarak 2003 yılından bir Gülben Ergen sahnesi geldi!. Hani bir konser çıkışı yanında koruması, asistanı, kuaförü falan yürürken siyah şifon pantolonunun yırtmacından görünü görünüvermişti bacağındaki dalgalar. Eee ne demişler; kışın yediğin dolmalar, selülitlerini pompalar. Bu ne ironi Yarabbim, sen yıllarca her şeyde ilk olmak iste, tut selülit tufanının kraliçesi ol. Al sana Secret!
GÜLBEN'DEN MAYOLU KLİP
Sonra ne oldu? Kriz yönetimi uzmanı Gülben Ergen kendini diyete, spora, güzellik merkezlerindeki bin bir türlü selülit giderici makineye vurdu. Hızını aldı mı? Asla! Ajda Pekkan'ın yıllar önce uyguladığı taktiği tekrar etti. Hani Ajda Pekkan denizde bikiniyle yakalanınca, hemen O Benim Dünyam şarkısına havuz başında mayolu bir klip çekmişti ya. Gülben de geri düşer mi, patlatıverdi 2004 yılında bol mayolu göründüğü klibi Küt Küt'ü. Bakın dedi, nasıl da azmin zaferiyim, nasıl da ince ve selülitsizim. Üç kere bravo! Bravo! Bravo! Tabii klip de kesmedi! Selülitli yakalanma yarası öyle 'küt' diye geçer mi? İnsanlar seninle dalga geçmeden, sen kendinle dalga geç formülünü uyguladı (Gülben'de formül gırla, Hülya düşünsün!). Rumeli Hisarı konserine selülitli ve selülitsiz fotoğraflarıyla çıktı! Ne şeker değil mi? Ama ne olduysa oldu, kabak 2007 yazının başında patladı. Sanırsınız bu bir salgın, bir veba, bir amansız hastalık, bir görüntü kirliliği. Gün geçmiyor ki bir 'selülit' haberi okumayalım. Mümkün değil! Bu kez önce Hülya Avşar boy gösterdi Kıbrıs sahillerinde, el emeği göz nuru selülitleriyle. Dedi "Ters ışık kurbanıyım." Biz de müjdemizi istedik tabii. Şimdi selülitin kendisi yetmiyormuş gibi bir de ters ışığı, düz ışığı mı çıktı? Ardından hemen magazin böcüklerinden Lerzan Mutlu bikisinin altını kıvırıp tanga yaparak girdi topa "Ninemde bile selülit yok." Ne büyük meziyet, Lerzan'ın heykelini dikelim, ninesine bakıp, onu alalım öyle mi? Tabii yeni albümü çıkan ve tarihinde ilk defa yeni albüm öncesi zayıflayamayan Sibel Can da (bu yıl diyetisyeni Haluk Saçaklı'yla küs müydü acaba?) hemen konuya giriverdi. 'Selülitsiz görüntülenme formülünü' açıkladı. Neymiş? Önce bir güzel yanacaksın, sonra vücuduna güneş yağı sürüp akşamüstü 18.00'de denize ineceksin! Böylece selülitli görüntülenmezsin. Vay be! Tatile mi geldik, esir kampına mı? Günler böyle 'Sen selülitlisin, kaka kadınsın', 'Ben kaymak gibiyim' kavgasıyla geçerken, Ereğli Belediye Başkanı Murat Sesli olaya erkek boyutunu getirip, mum dikmez mi. Hadi hatırlayalım ne yapmıştı Sayın Sesli; Deniz Seki konserinde sahneye çıkıp müjde verircesine "Kulise girdim, Deniz Hanım'ın selüliti yok," demişti. YA
ERKEKLERİN GÖBEĞİ?
Gülelim mi ağlayalım mı, erkeklerin kadın dünyasına dalmasına bozulalım mı! Ben şahsen erkeklerin bizim selülit işimize dadanmalarından pek rahatsızım! Biz onların göbeğine karışıyor muyuz canım. Bu ne adaletsizlik! Kadınların kendi aralarında takıntı yaptıkları, konuştukları küçücük selülit meselesi diyelim türkücü Ferhat Güzel'i, diyelim Ereğli Belediye Başkanı'nı niye ilgilendirsin ki. Artık paparazzilerin bile çekim yaparken ilk dikkat ettikleri şey, çektikleri kadının selüliti var mı yok mu. Yoksa bu bir kısım erkeğin biz kadınlara komplosu mu?
PORTAKALI SOYAMADIK
Peki bu selülit dedikleri neydi ki? İlk ne zaman 'selülit' sözcüğünü duymuştum ben? Aa evet evet annemden! (aman ha! bir zamanlar 'selüloit' yazan bazı köşe yazarlarına bakmayın siz, onun adı 'selülit') Lisedeydim sanırım, güzellik meraklısı annem konuşuyordu bir arkadaşıyla 'selülit, melülit...' diye. "Anne o ne?" "Bacaktaki portakal kabuğu biçimindeki görünüm kızım". Gördüğünüz gibi güzelliğe takan kadın kısmı Osman Müftüoğlu'nun dilinden konuşmaya başlar. Bugün o portakalı soyup baş ucumuza koyamadık gitti işte. Genetik, metabolik, hormonal sebeplerden ya da dolaşım bozukluğundan olması fark etmez. Selülit ünlüsü, ünsüzü, şişmanı, zayıfı dinlemez! Herkes konuya o kadar uyandı ki, bu artık ünlü kadınların reklam malzemesi olmaktan çıktı, sıradan kadının tatilini bombaladı. Baksanıza selülitin 's'sini bilmeyen erkek milleti başımıza selülit uzmanı kesildi. Artık iş kadınının cazibesini, havasını söndürmeye kadar ilerledi. Daha ne olsun! Eğer bir arkadaşım tatile çıkmama sebebi olarak selülitlerini gösteriyorsa, eğer kadınlar 'selülitim görünürse' korkusuyla denize giremiyorsa, biz yanmışız sönmüşüz, deniz keyfini ıstıraba dönüştürmüşüz demektir. Onu yeme, bunu içme, radyo dalgası tedavisine git, hareket et, güneş dikken denize girme, bronzlaşmadan insan içine çıkma! Yok ya! Biri bu fırtınaya dur diyecek mi acaba. Buradan bütün kadınları el ele vermeye davet ediyorum; BAKMA BAKTIKÇA SIRA SANA GELECEK, SELÜLİT TATİLİNİ ZEHİR EDECEK!!!
Yayın tarihi: 28 Temmuz 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/28/ct/haber,2466B2FF9BBE4CF88B7D8A5A9D2C8805.html
Tüm hakları saklıdır.