Seçime çok az bir süre kaldı. Bu, seçimden önce ve seçimle ilgili yazdığım son yazı. O bakımdan çok genel bir değerlendirmede bulunmak ve kamuoyu araştırmalarındaki bulguların arkasında yer alan, oy vermeyi etkileyen sosyolojik bazı saiklerin üstünde durmak istiyorum.
Bu seçimin iki ana oy verme dürtüsü ile belirleneceği kanısındayım. Bunları
objektif-ekonomik, sübjektif-politik oy yaklaşımı diye tanımlıyorum. Bu oy verme yaklaşımı üç ana siyaset aksı içinde oluşuyor:
laik-antilaik; terör-antiterör, ekonomi-dağıtım politikaları. Laiklik-antilaiklik Bu tartışmanın taraflarını daraltmak ve çok daha somutlaştırmak mümkün. Çünkü, laiklik ve anti laiklikle, ifade ettikleri sözlük anlamının dışında da bazı şeyler dile getiriliyor ve onların başında
kent-taşra ayrımı geliyor.
Bugün laiklik denilen hadise sadece 'merkez' anlamını da taşımıyor. Oradan dışa taşarak kentlilikle ifade ettiğim sınıfsal yapıyı, yaşama tercihlerini ve demokratik elitizmi vurguluyor. Buna mukabil anti laklik denilen şey de taşrayı, geniş halk yığınlarını, kent varoşlarını ve belli bir yaşama tarzını işaret ediyor. Bu iki kesim arasında gitgide artan dozda bir çatışma var ve bana kalırsa bu iki kesim arasındaki ayrımı bütünüyle ekonomik veriler belirliyor. Bugün kentsel alanda yerleşik olan 'korku', taşranın 'para gücüyle', hiç değilse nüfus hareketleriyle gelip 'oraları' ele geçirmesi.
Bu hareket özellikle laik kesimin verdiği oyu bütünüyle politik bir motivasyonla kullanmasına yol açıyor. Bir anlamda sübjektif oy kullanma dürtüsü diyebiliriz buna. Yani, kendi yaşama biçimine karşılık, gerekirse politik açıdan yanlış şeyler söyleyen siyasetlerin bile desteklenmesi. Çünkü, artık söz konusu olan 'pragmatik' bir kazanç değil, normatif bir pozisyonun sağlamlaştırılması. Terör-karşı terör Buradaki vurgu ise 1990'lardan beri artan ölçülerde hakim olan demokrasi, insan hakları, kimlik politikaları temelinde oluşturulmak istenen siyasetlere karşı çıkan, ulusçu bir kesimin tepkisi. Dolayısıyla burada da ana mesele doğrudan doğruya terör değil; o, şüphesiz çok önemli bir unsur. Fakat ondan daha önemli olanı Türkiye'de özellikle AB ile olan ilişkiler çerçevesinde tanımlanmış demokratik açılımın yarattığı ideolojik ve sübjektif baskının şimdi geriye çevrilmek istenmesi. Bunu da daha geriye götürürsek 1980 sonrasında kendisini göstermiş olan neoliberal politikalara, Yeni Sağ anlayışa bir karşı çıkış diye nitelendirmek mümkün.
Buradaki oy verme dürtüsünü de gene sübjektif değerlerin veya değer yargılarının belirlediği öne sürülebilir. Ekonomi-dağıtım Bu seçim daha önceki dönemlerde merkezde yer almış partilerin büsbütün çöküşüne tanık oldu. Mevcut partiler içinde sadece biri, AKP, merkeze yöneldi. Seçimi kazanmaya en yakın duran parti olarak onun konumunu ise ekonomik değerler ve daha dışa dönük faktörler meydana getirdi. Dağıtım ekonomilerindeki zayıflık, yönetim zafiyetleri, krizlerin idaresi ne kadar zayıfsa bu parti o derecede oy yitirdi. Diğer birkaç parti de ona bu cephelerden saldırdı ve oy toplamaya çalıştı. Bu durumda o çerçeve içinde harekete geçecek seçmen davranışını
objektif oy kullanma dürtüsüyle ve pratik-pragmatik bir anlayışla verilecek oy olduğunu öne sürmek mümkün.
Kısacası, bu seçim politik/sübjektif bir anlayışla objektif/pragmatik bir anlayış arasında cereyan edecek. Evet, bence böyle; bakıp, göreceğiz.
Yayın tarihi: 19 Temmuz 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/19//haber,3BB72B98C21A4C97818E2DE8A75E9D6B.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.