Bu seçimde ortaya çıkan en önemli hususlardan birisi yeni anayasa ihtiyacının dile getirilmesidir.
Şunu hemen belirtelim ki, çeşitli yerlerde ve zamanlarda söylendiği üzere
Türkiye baştan itibaren halkın yazdığı, hazırladığı bir anayasaya sahip olmadı . İlk anayasa tartışmalarından (yeterince bilinmemesi, bilinenlerin unutulması büyük bir eksiğimizdir) 1982 Anayasası'na kadar geçen sürede hazırladığımız hiçbir anayasada halk katılımı yoktur. Böylece o anayasaların birer
toplum sözleşmesi olduğunu düşünmek imkansızlaşıyor. (kaldı ki, 'sözleşme' kavramının eksikliği başlı başına bir sorundur, bizde.)
Nedir bir anayasa? Böylesine 'olumsuz' bir durumla karşılaşmamızın en büyük nedeni bizdeki siyasal modernleşmenin yapısal özellikleridir. Batı siyasal tarihi sınıflar arası çatışmaların üstüne inşa edilmişken bizim siyasi tarihimiz
aydınlar, ordu ve bürokrasinin oluşturduğu ve benim
Tarihsel Blok dediğim kesim tarafından kurgulanmıştır. Bu kesim ortaya
yukarıdan aşağıya örgütlenmiş/hazırlanmış bir modernleşme modeli koymuştur. Bir toplumun nasıl olması gerektiği, bir halkın ne tür özellikler taşıması gerektiği, siyasal ilişkilerin nasıl olması gerektiği hep bu kesim tarafından topluma 'dikte' edilmiştir. Sonuçta ortaya bizi yönettiğini sandığımız anayasalar çıkmıştır.
Ortak özellikleri, anayasaları Bütün olarak ele alındığında bu anayasaların bir ortak paydasından söz edilebilir.
Bugüne kadar hakim olmuş bütün anayasalar (içlerinde
kuvvetler birliği ilkesine göre hazırlananlar da mevcuttur)
devleti yurttaşa karşı korumayı esas almıştır. Özgürlükler ve haklar açısından çok meşhur olan ve çok özlenen 1961 Anayasası da bana göre bu özellikten muaf değildir. Orada da iki dereceli meclis (üstelik ikinci meclisin adı 'senato'dur) vardır, orada da kaynakların nasıl paylaşılacağını 'devlet' (planlama aracılığıyla ve ideolojik olarak) tayin eder, vs.
Fakat 1961 Anayasası'nın bazı özellikleri de yok değildir. İki meclis ve kuvvetler ayrılığı ilkesini bir arada tutacak unsur olarak o anayasa hakların ve özgürlüklerin örgütler ve örgütlenmeler eliyle sınırsızca kullanılmasına cevaz veriyordu. Sonrası... 1982 anayasası bu anlayışa balta indirdi. Apolitik, devletine itaatkar, kendisine alan açmayan bir toplum anlayışından yana oldu ve onu bir anlamda da zor kullanarak topluma dayattı. Dolayısıyla
haklar ve özgürlükler açısından vesayet altına alınmış bir toplum modeli öngörüldü.
Korportist, yani devlet egemen ve toplumsal farklılaşmaları reddeden, yadsıyan bir modelden bugünkü arayışlara geldik.
Bugünkü arayışın ne olduğu bellidir: içinde toplumun olduğu, devletle toplumun birbirine sözleşme hükümleri çerçevesinde bağlandığı, siyasetin egemen hale getirildiği, özgürlüğün temel hak olarak görüldüğü, çeşitliliği kabul eden ve benimseyen bir toplumun anayasası.
Siyaset ya bunu yapacak ve alanını genişletecek ya da kendi üstüne kapanacaktır. Bazen eski anayasa aylarını kırpıp ışıltılı yıldızlar yapmayız; çünkü, onlar
eski anayasa ayları değil,
eski anayasa ayıplarıdır.
Yayın tarihi: 30 Haziran 2007, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/30//haber,DFE18DE1173B4C19B58740118AC36AF9.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.