Her zaman böyle oluyor; kendi içimize kapanıyor ve yaşadığımız olayların dünyada bir eşinin daha bulunmadığını düşünüyoruz. Bu "gerçekle" son olarak
Anayasa Mahkemesi tartışmalarında karşılaştık. Sanki, dünyada Anayasa Mahkemesi sadece bizde var ve sanki o yargı katının varlığı sadece bizde tartışmalı bir konudur.
Amerika... Amerika... New York Times gazetesi her zamanki ciddiliği ve ayrıntı hassasiyetiyle, bundan bir süre önce
Amerikan Anayasa Mahkemesi'ni (Supreme Court) irdeledi. Pek de alışılmadık bir biçimde gazete iki büyük sayfa ayırdığı haberanalizyorumunda mahkemenin son döneminde gösterdiği yapısal ve niteliksel değişimi, kararları ve istatistiklerini irdeleyerek saptamaya çalıştı.
Sonda söyleyeceğini başta belirtti ve verilen kararlar gözden geçirildiğinde,
mahkeme açıkça muhafazakarlaşmakta ve 'sağa kaymaktadır' dedi.
Daha ideolojik içerikli kararlarda muhafazakar çoğunluk 'giderek azalan liberallerin' üstünde hakim olmaktadır diye de vurguladı.
Bilenler bilir; Anayasa Mahkemesi, Amerika'da, liberal hukuk kuramının tam anlamıyla bir savunucusu olmakla kalmaz, anayasaya muadil kararların oluşturulmasında en etkin rolü oynayan kurum niteliğini elinde tutar. Amerikan demokrasisinin temel dayanağı olan iki husus,
genel anlamdaki özgürlükle düşünce açıklama özgürlüğü mahkemenin sayısız kararıyla güvence altına alınmıştır. Amerikan toplumunun ırkçılık, ayrımcılık gibi sorunlarında mahkeme verdiği kararlarla hayati roller oynamıştır. (Herhalde en meşhur kararlarından birisi olarak Amerikan bayrağının don yapılmasını, "düşünce açıklama özgürlüğü" kapsamında değerlendirmesi unutulmamıştır.) Burada çok kritik bir noktayı belirtmeden geçmeyelim; yukarıda da belirttiğimiz gibi, liberal hukukun bir kurumu olarak mahkemenin varoluş nedeni çok açıktır: yurttaşı devlete karşı korumak!
Muhafazakârlaşmak... Son dönemde bu koşullar, bu yapısal özellikler, NY Times'a göre değişiyor. Bu biraz doğal; son dönem atamaları zaten muhafazakar bilinen yargıçları kapsıyordu. Neticede ortaya çıkan kararlar ise tedirginlik verici. Sadece iki örnek...
NY'de zencilerle beyaz öğrencilerin aynı okulda ders görmesini isteyen bir talep, çok daha vahim sonuçlar doğuracak ve ırkçılığı, ayrımcılığı yeniden canlandıracak, anayasanın eşitliğin korunması ilkesini yok edecek biçimde, reddedildi.
Eğer yaptığı konuşmalar, uyuşturucu kullanımını savunur veya onaylıyor
diye yorumlanırsa ( 'öyleyse' değil, 'öyle yorumlanırsa'
) okul yönetimleri bu metinleri sansürleyebilecek, öğrencileri cezalandırabilecektir. Bu da anayasanın ilk maddesinde sıralanan temel hakların ihlali anlamına gelebilecektir.
İlginç olanı bu ve benzeri kararların çok büyük bir bölümünün 9 kişilik kurulda 54 alınması. 24 kararın 19'u böyle. İkinci bir nokta, mahkemenin karara bağladığı hüküm sayısının giderek azalması. 1953'ten beri en az kararın (68 karar) çıktığı yıl 20062007. (Bu arada belirtelim; mahkeme yılda 8000 başvuruya muhatap oluyor.)
Evet, ABD'de de Yüksek Mahkeme belli bir tartışmanın odağında. Bir dönüşüm geçirdiği ve dönüşümün muhafazakarlaşma yönünde olduğu, temel hak ve özgürlükleri yeni bir yoruma tabi tuttuğu açık. Neredeyse otuz yıldır devam eden muhafazakar yeni sağ iktidarlardan sonra böyle bir durum şaşırtıcı değil. Bu, hukukun siyasetle olan ilişkisinde yepyeni bir aşama.
Biraz bakalım diyorum, çevremize!
Yayın tarihi: 10 Temmuz 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/07/10//haber,D889318019FD45008C3CEE11BA60451E.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.