kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Haziran 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Ahmet Bayer: "Türkiye’ye gelirken havaalanında basın ordusuyla karşılaşmamak için gece Sabiha Gökçen’e indim. Yani psikolojik bir bariyer de var engelliler için. Sonra, Ben de çıkmazsam ortaya, bu insanlara kim yardım edecek?’ dedim kendi kendime. Onun için hemen ertesi gün Papermoon’a gittim. Sonra davetlere de katılmaya başladım."

'Çok kolay ölebilirdim, Tanrı yaşamamı istedi'

Şirin SEVER
Club Flipper'ın sahibi, ünlü işadamı Ahmet Bayer sekiz ay önce yaptığı dalış sırasında vurgun yedi. O gün sualtında neler yaşadığını, suyun yüzeyine çıktığında başına neler geldiğini ilk kez anlattı: "O kadar çok talihsizlik arka arkaya gelmişti ki orada ölebilirdim de. Ama engellilere yardım etmem için Tanrı benim yaşamamı istedi..." ..
Bodrum'un ünlü tatil köylerinden birinin sahibi... Cemiyet hayatının en ünlü simalarından... Güzeller güzeli, alımlı bir eşi; gösterişli, dolu dolu yaşadığı bir hayatı vardı. Uçak ve tekne kullanıyordu, sörf yapıyordu, denize dalıyordu... Ve bir gün o çok sevdiği derinliklerde aniden vurgun yedi. Hayatında hiç inmediği kadar derinde, 53 metrede bayılmıştı. Ama 25 senelik dalış deneyimi sayesinde başardı su üstüne çıkmayı, dayanmayı ve ölmemeyi... Ama Tanrı 'sadece' ölmesine izin vermedi! Çünkü arka arkaya yaşadığı aksilikler, bağlı olduğu pamuk ipliklerini bir bir kopardı. Su altında partneri onu yalnız bırakmasa, su üstüne çıktığında kaptanı onu görse, basınç odasında personel olsa, gittiği hastanede saf oksijen bulunsa felç olmayacaktı belki, bugün tekerlekli arabasında oturmayacaktı. Uzun bir ikna turu sonrasında 53 metrede bayıldığı o andan bugüne dek yaşadığı her şeyi anlatmayı kabul etti. Tek şartı vardı; bu röportaj onun engellilerle ilgili çalışmalarını anlatacaktı, Türkiye'de ufak çabalarla engellileri hayata döndürmenin ne kadar kolay olabileceğini... "Bunu yapmalıyım çünkü Tanrı benim bu kazayı yaşamamı bu yüzden istedi belki de," dedi. Ben hayatımda böylesini ilk kez gördüm. Bunları yaşayıp; başına gelenlere isyan etmeyen, hiç ağlamayan, "Neden ben?" demeyen biri olabilir mi? Oluyormuş. O anlatırken gözlerim doldu, tüylerim diken diken oldu ama o dimdik durdu, soğukkanlılığını hiç bozmadı. Ara sıra gözleri buğulandı mı? Yok, bana öyle gelmiştir...

- O günü anlatır mısınız; neler oldu su altında? Bugüne kadar hiç konuşmadınız? - Kimse sormadı ki! Ben de merak ediyordum; 25 senelik dalgıcım, kendi evimizin havuzu gibi olan Orak Adası'nda nasıl vurgun yedim? Ancak saatimin dalış grafiği bilgisayarda çıkınca ne yaptığımı anladım! 'Ahmet Bey zaten riski sever, hırslıdır," demiş arkadaşlarım. Dostlarımın, aslında beni ne kadar yanlış tanıdığını görüp hayret ettim.

- İçkili daldığınızı söyleyenler de oldu. Doğru mu bu? - Yok tabii ki. Dalışımız öğlen 12'de oldu, hayatımda gündüz içki içmem! Bunu tekneden biri iddia edemez çünkü gece birlikte yattık, sabah birlikte kalktık. Zavallının biri söylemiştir. Ayrıca ben risk almayı sevmem. 'Havacılığın kuralı kanla yazılmıştır,' derler. Yani, eğer havacılıkta bir kural varsa, o kural biri öldüğü için konulmuştur. Sualtının kuralları da öyledir...

'BENİ DUYMUYORLARDI'

- Sualtının kurallarından hangisine uymadınız o halde? - Sualtının kuralı şudur; hiçbir zaman yalnız dalma ve partnerini asla bırakma! Biz bir dalış yapmışız; 35 metreleri dolaşmışız partnerim Erkan'la (Erkan Ayral). O midye toplamış, "Yukarı çıkıyorum," diye işaret etti. Ne olduysa, birdenbire 53 metreye düşmüş ve bayılmışım.

- Sebebi ne peki? - Azot narkozu denen bir şey vardır, derinlik sarhoşluğu da derler, hiçbir şeyin farkında olmazsınız. Sonra kendime gelip çıkmaya başlamışım, 42 metreyi net hatırlıyorum. Hayatımda hiç 40 metrenin altına inmemiştim!

- Bu arada partneriniz size bakmıyor mu? - Toplam dalış süresi 35 dakika. Erkan 18. dakikada ayrılıyor yanımdan. Bu kadar derinden çıkabilmemin nedeni, oğullarımla tüpsüz dalış denemeleri yapmamız. Bu antrenmanlar hayatımı kurtardı. Tüpler 200 bar hava doldurulur, 50 bara düştüğü zaman yavaş yavaş yukarı çıkmanız gerekir. 42 metrede saate baktım, 60 bar havam kalmış. 36 metreye kadar gelmişim, net hatırlıyorum, sonrası yok, tekrar düşmüşüm! Gözümü açtığımda, saatime baktım 15 bar havam kalmış. Son sürat yukarı çıkmaya başladım. 30 metre civarında yarım nefes hava daha alabildim, son kalan havayla yeleğimi şişirdim, ki yukarı çıktığımda bayılırsam beni suyun üzerinde tutması için. Gayet bilinçliydim, panik de olmadım.

- İki kez bayılıp ayıldıktan sonra bilinçli kalmanız normal mi, yoksa şans mıydı sizinki? - Ölmek üzereyseniz veya çok büyük tehlikeyle karşılaşmışsanız vücudun savunma mekanizması derhal adrenalin pompalar, mesela hayatında koşamayacağın kadar hızlı koşabilirsin! 53 metreyi de şöyle anlatayım size... Boğaz Köprüsü'nün sudan yüksekliği 60 metre. 7 metre eksiltin, 53 metreyi paletle çıktığınızı düşünün...

- Yukarı çıkana kadar neler düşündünüz? - Sadece hayatta kalmayı... Rahat rahat çıktım, tekneyi gördüm ama onlar beni görmüyorlardı. Düdük çaldım, seslendim, duymadılar.

- Yukarıda, teknede hiç panik havası yok muydu peki? - Kaptan teknedeki bir misafirimle sohbet ediyordu! Üç senedir yanımda olan kaptanım ben sudan çıktıktan sonra 30 saniye içinde beni görürdü. Çünkü dalma süreniz bellidir! Bu yeni kaptanı götürmem en büyük hatamdı.

- Sizi merak etmiyorlar mı? - Erkan Bey benim çıkmadığımı görünce, yedek tüpü alıp beni derinlerde aramış. Hata! Sualtı komandosu yetiştirmiş, profesyonel bir dalgıçtır; 45 dakika sonra benim tüpümde artık hava olmayacağını bilmesi lazımdı. Normalde o kadar zaman sonra sizi suyun içinde bulurlarsa, ölüsünüzdür.

'TANRI'NIN KARARIYDI'


- Su üstüne çıkınca neler oldu? - 20 dakika sonra göğsümden itibaren felç geldi. Dedim ki, 'Okey, şimdi hava kabarcıkları omuriliğe çıkmaya başladı.' Kabarcıklar sinirlerin beslenmesini engellediği için o sinir hücreleri ölüyor...

- Uyuştuğunuzu hissettiğiniz an "Tamam her şey bitti," dediniz mi? - Yelek beni dik tutuyordu, hava kabarcıklarının beyne çıkma riski vardı. Onun için yeleği ve ağırlıkları çıkarıp attım, kollarımla havada durup, sırtüstü yattım ve beklemeye başladım. Felç geldikten sonra bir saat 10 dakika daha suda yalnızdım. "Farz et ki bir yarışmadasın, ayaklarını bağladılar, bir yere yüzmen lazım, hadi bakalım ne kadar yüzersin," dedim kendime..

- Bu kadar sakinsiniz yani? - Sakin olmazsanız ne olacak? 1.5 saat geçtikten sonra ellerim de uyuşmaya başladı. O zaman dedim ki, "Buraya kadarmış!'"

- Yanınızda Ali Şen yok muydu? - Ali Abi büyük yatta, koyun içindeydi. Bir saat geçince Erkan Bey ve kaptan gitmişler, "Ahmet'i bulamadık, herhalde öldü," demişler. Ali Abi "Benim tanıdığım Ahmet ölmez, suyun üstündedir," demiş. Daha yüksek bir tekneyle aramışlar, koydan çıkar çıkmaz da buldular beni, tekneye çektiler. Danışmışlar, "Basınç kabini," denilmiş. Ambulans gelene kadar öğrendik ki basınç kabini çalışmıyor teknisyen yokluğundan! "Hemen saf oksijen ve kortizon verin," diyorlar. Yok! Ali Abi devreye giriyor, sahil güvenlik helikopteri çağırıyor. "Sivil alamayız helikoptere, ancak paşa izin verirse olur," diyorlar. Paşam da sağolsun izni vermiş. Amerika'daki sahil güvenlik helikopterlerinin yüzde 20'sinde basınç kabini vardır, kurtarmaya o gider. Bizde ise sahil güvenlik ancak Ali Şen gibi bir dostunuz olursa işe yarıyor!

- Ne kadar zaman sonra basınç kabinine girdiniz? - Sekiz saat sonra! Çok geç tabii ki... Yedi saat basınç kabininde kaldım, o arada kollarıma da felç geldi. O zaman dedim ki; "Ölebilirdim de ama Tanrı yaşamamı istiyor ve bununla bana bir şey öğretmek istiyor."

- O anda ders mi çıkarıyorsunuz yani? İsyan etmiyor musunuz? - Tıp okuduğunuz zaman insan bedeninin ne kadar yaralanabilir olduğunu, ne kadar çaresiz ve güçsüz olduğunu biliyorsunuz. Bunun ilmini okuduğunuz zaman her şeyin Tanrı'nın kararı olduğunu biliyorsunuz.
Haberin fotoğrafları