Albüm yapmıyorum, dizim yok, sinemada da yokum ama bakın reytingim ne kadar yüksek diye övünüyor, bu ara hangi kanalı açsam karşıma 'O' çıkıyor. Artık şişirilmekten ters dönmüş dudakları - giderek ve sanki özellikle- büründüğü travesti görüntüsüyle; Seren Serengil yani... Kanallar ve programlar arası bu kadar paylaşılamama durumunu, kendisi, kişisel başarısına bağlıyor. Ne de olsa kolejlerde okudu, piyano çalarak büyüdü, İngilizce biliyor vs.. Siz bakmayın onun beraber olduğu adamların tipine.. Monaco prensesleri de abla-kardeş hep öyle 'alt tabakadan' insanlarla beraber oldular. Kraliyet rahatsızlığı bu! Eh Seren de bir prenses gibi yetiştiğine göre... (Kolej-İngilizce-Piyano!) Zaten başına da ne geldiyse sevgişefkat azlığından geldi..
ŞARKICI DEĞİL, SANATÇI
Memlekette kolejde okumuş, İngilizce konuşan ve piyano çalmayı bilen nasıl bir tek o varsa, annesi-babası boşanmış tek çocuk da ne yazık ki Seren'di ne de olsa! Hem artık albüm de yapmıyor, dizi de çevirmiyor, sahneye de çıkmıyor. ('Sanatçılık' yapmıyor artık... Tabii... Şarkıcı değil o, sanatçı!) Çünkü bütün bu işleri yapanlar onun doğduğu günden itibaren ağzında duran gümüş kaşığa sahip olmaya çalışanlar. Ama Seren'in ihtiyacı yok ki... O zaten halayıklarla, para-pul-ün içinde büyüdü. Yani bir Sezen Aksu, bir Ajda Pekkan, hâlâ albüm için doğru şarkı peşinde ve sahnedelerse, bu Seren'in sahip olduğu hayat standartlarına kavuşamadıklarından. Kavuşsunlar, bu işleri bırakacaklar. Yani Seren'in piyasadaki yokluğunun, şarkıcılık ve oyunculuk denemelerinin 'çekilmez' oluşuyla bir alakası yok. Peki gerçekten de reytinginin bu kadar yüksek olmasının nedeni ne? O da tam yapımcıların aradığı türden, 'ağız ishali' de ondan.. Onlar her zaman izleyiciyi ekran başına kilitler: Banu Alkan, Tuba Ekinci, Ela ve işte Seren vs. Seviyorlar yerli yersiz, denli densiz, her uzatılan mikrofona hevesle konuşmayı. Geçenlerde de Seren, Seda Sayan'ın Nihat'tan ayrılma sebebini açıklayıverdi. Oysa anladığım kadarıyla Seda kendisine bunu aralarında dertleşirken söylemişti ama olsundu... Seren'di o... Mesleği, konuşmaktı.. Baklayı ağzından çıkarıverdi. Efendim bir tartışmalarında, Nihat, Seda'ya tek bir cümle etmiş: "Sen benim için ne yaptın ki?" Tak! Film kopmuş. Seda, beraber olduğu adamın tanıştıkları gün sırtına koyduğu elini, çekivermiş. Eee! Kadın cinsinin sevgisi uçurur, öfkesi süründürür... Bu, budur!
GÜN OLUR DEVRAN DÖNER Kadınların içlerindeki doğuştan yerleştirilmiş koruma, kollama, sevdiğini yüceltme duyguları, ihtiyaç gördükleri takdirde, beraber oldukları adama karşı da kabarır. Yani baktık adamın biraz koltuk çıkılmaya, desteğe ihtiyacı var, hiç çekinmez, dayarız elimizi sırtına... Artık o destek ihtiyacı maddi olur, manevi olur, fark etmez. Hem de bunu ne o adama ne de çevreye, hissettirmeden yapmaya çalışırız. Hatta bunda o kadar başarılı oluruz ki, sonunda adam çıktığı kabuğu beğenmeyen civciv gibi bize de horozlanmaya başlar. Hatta bir gün, çıkar; "Sen bana ne yaptın ki?" der. Dediği gibi de kalır gerçi. Kadın elini, usulca, çaktırmadan destek olduğu o sırttan, yine aynı sükunetle çekiverir. Çünkü bu lafa çok gücenir. Dayanağını yitiren erkek ters dönmüş tosbağa gibi yerde debelenir durur, "Yok ben düşmedim, kendim, öylesine, yere uzanasım geldi," vs. der. Kadın, döner arkasını gider. Daha destek arayan çoook sırt vardır, bunu bilir. 'Havva Ana'nın eli, aslında her kadının, sağ elidir.
Bugünkü Tüm Yazıları
Kadın elini eteğini çekince
Yayın tarihi: 24 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/24/pz/haber,917CEFAE0048470BA5C03A8E73F11A55.html
Tüm hakları saklıdır.