NEREYE giderse gitsin, uyku bastırdığında, kendi yatağının hasretiyle yanıp tutuşanlardanım ben de. Her şartta ve her ortamda, bir köşeye kıvrılıp uyuyabilenlere, başkalarının evinde rahatlıkla kalanlara, örneğin yolculuklarda, daha tekerlekler dönmeden rüyalar âlemine dalanlara çok özenirim. Ben, kendi yatağım, yastığım, yorganımla bile, o âleme gidebilmek için zor vedalaşırken, tamamen yabancı bir ortamda, sorunsuzca uyumak, ne büyük lüks! Yanımda biri yatarken de rahat uyuyamam mesela... Kedilerimle bile... Benim gece uykularım, ayin gibi oluyor zaten. Belli kurallar var ve o kurallar mutlaka uygulanmak zorunda: Hiç ışık olmayacak, insan kulağının algılayabileceği en düşük desibelde bir ses bile kulağıma ulaşmayacak, bırakın kötü kokuyu, parfüm gibi herhangi bir koku, asla burnuma dolmayacak, pencere kışın çok hafif, yazın ardına kadar açık olacak, yani içeri mutlaka temiz hava girişi sağlanacak, herhangi bir deprem, yangın durumunda don gömlek ya da daha kötüsü cıbıl vaziyette dışarı fırlamamak için, insan içine çıkılası pijamalar giyilecek, ama onların da beli sıkı falan olmayacak, yastık ne çok alçak, ne çok yüksek olacak, öyle kuş, kaz bilumum yolunmuş hayvanat tüyü doldurulmuş olmayacak vs. Dikkat edin vs.'si var. Daha bitmedi çünkü... Anlayın her gece çektiğim çileyi. Tam yatıyorum, pencereyi açmayı unutmuşum; kalk aç! Tekrar yatıyorum, içeriden su sesi mi geliyor ne? Kalk, damlayan musluğu kapat! Ooooo! Çekilecek dert değilim hakikaten... Fakat tabii en zoru, yanında biri varken uyumaya çalışmak. Bu yüzden 60'lı yıllarda moda olan, evli çiftlere 'aynı odada, iki ayrı yatak' olayının tekrar gündeme gelmesini canı gönülden istiyorum. Hatta iki ayrı yatak odası... Dünyanın geleceği değişir, siz ne diyorsunuz? Hayatımıza huzur hâkim olur. Erkeklerin bu konuda daha şanslı olduklarını düşünürdüm. Onlar her ortam ve her şartta horlamaya çok daha müsaitler çünkü. Ama yapılan bir araştırma, bunun hiç de böyle olmadığını ortaya çıkarmış. Evet, erkekler yastığı görür görmez rüyayı da beraberinde görüyor ama aslında, uykuları son derece huzursuz geçiyormuş. Araştırma
New Scientist dergisinde yayımlanmış. Geceyi aynı yatakta geçiren çiftlerden, erkeğin uykusu alt üst oluyor ve bu durum ertesi gün akli yeteneğini zayıflatıyormuş! Kadın ise uykusu daha derin olduğundan, yatağını paylaştığı erkek gibi olumsuz etkilenmiyor. Yani bizimki kısa, ama öz, erkeğinki ise uzun ama kof bir uyku oluyormuş. Araştırmada 20'li yaşlardaki çocuksuz çiftlerden, 10 gece birlikte, 10 gece ayrı uyumaları istenip, sonuçlar kıyaslanmış. Ardından, her gecenin sabahı, çiftlere bazı kavramsal testler yapılmış ve stres hormonu seviyesi kontrol edilmiş. Erkekler gece yanındaki kadından daha iyi uyuduğunu söylese de testlerde en kötü dereceyi yapmış. Sonuçlar, rahatsız ve huzursuz uyuduklarını göstermiş. Haksız mıyım? Kötü bir uykunun sabahında, neşeli ve huzurlu uyandığınız oldu mu hiç? Bu durum, bütün gününüze yansımıyor mu peki? Ama bir düşünün, uyku anına kadar beraber, sonra herkes kendi yatağına geniş geniş yayılsa... Sabah kuşlar gibi cıvıldaşarak kalkmaz mı insanoğlu? Bunun duygusuzlukla, yanındaki insanı daha az sevmekle falan alakası yok ayrıca... Sevgisini insan, eğer isterse, günün geri kalan yaklaşık 16 saatinde şahane bir şekilde gösterebilir. Horlarken de göstermeyiversin değil mi? Ne olur ki?
Yayın tarihi: 6 Mayıs 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/06/pz/haber,4C9B857E30E14467B838D2AC478A8512.html
Tüm hakları saklıdır.