Oray Eğin kardeşim, bu defa da Ertekin'e sallamış.. Gerçi itiraf ediyor..
Bildikleri değil, duydukları üzerine yazmış.. İnsan, gene de bir gazeteciyse eğer, duyduklarına o kadar güvenmemeli..
Okurken inanın Ertekin değil, Oray adına üzüldüm.. 80 yaşında hâlâ dimdik duran bir yaşayan anıta saygı duymak bir yana, saldıran genç meslektaşım adına üzüldüm. Bakın yazısından bir alıntı..
"Gerçi modacılığı da bir o kadar tartışmalı. Kimi rivayetlere göre Paris'te geçen 25 yıl ünlüleri anlaşmalı butiklerine götürmek ve oradan komisyon almaktan ibaretmiş. Eline makas almakla uzaktan yakından alakası olmayan bir uğraş kısacası. Belki kuru iftira, belki çirkin bir itham. Ama bu dedikoduyu bana bizzat yapanlar dün Ertekin'in 50. yılını kutlayanlar arasında fotoğraf verenlerdi..."
Yıllar önce.. Paris'te tatildeyiz.. Avenue de Montaigne'de, o zamanın en ünlü mekânlarından Bar des Theatres'de buluşuyoruz öğlenleri Ertekin'le.. O gün erken geldim.. Bekliyorum. Barın emektar, 40 yıldır orda çalışan şefi geldi yanıma..
"O beklediğiniz adam var ya.." dedi..
"Onun kıymetini bilin.. Yıllar önce burada yaşar, her öğlen de burada yemeğe gelirdi.. Burası Paris'in mezonlar sokağıdır. En ünlü giyim markalarının yani.. Bu mezonların tasarımcıları her öğlen gelir, Ertekin'in o gün ne giydiğine, hangi renkleri yan yana getirdiğine bakarlardı. Onun müthiş zevki, Paris'in en ünlü modacılarına ilham olurdu.." Evet, Sevgili Oray.. Ertekin, Paris'te hayatını modacı olarak kazandı. Aynen doğrudur. Bir gün Paris'ten Londra'ya trenle gidiyoruz, Manş Denizi'nin altından geçen hani o ünlü tünelden geçen tren..
Karşılıklı oturuyoruz.. Birden etrafımızı çığlık çığlığa bir kalabalık sardı. Yani kılık, kıyafet, hal ve tarzlarından, hiç de öyle çığlık atacak tipler gibi değiller.. "Ertekin.. Ertekin" diye bağrışan Fransızlar.. Tanıştırdı Ertekin.. Kont falanca.. Konstes filanca.. Hepsi asil.. Hepsi unvanlı.. Paris sosyetesinin en önde gelenleriymiş, Ertekin orda yaşarken.. Ve Ertekin onları giydirirmiş.. İki türlü.. Bir gerçekten kendi çizip, kendi biçer ve dikermiş.. Çok yakınlarına.. Paris dönüşü aletlerini beraberinde getirmişti. Uzun süre benim evin bodrumunda kaldı hatta, sonra attı mı, sattı mı bilmem.. İkincisi.. İmaj maker olarak.. Sosyetenin asil kadınları Ertekin'le çıkarlarmış en pahalı, en marka mezonlarda alışverişe.. Ertekin kendi zevki ile seçer, giydirir, bakarmış.. Dünyada en pahalı iştir, imaj makerlık.. Çünkü parayla marka satın alırsınız, zevk değil.. O zaman iyi giyinmek için zevkli ve işi bilen birinin profesyonel yardımına ihtiyacınız vardır.
Ertekin, Paris'te modacılığı ile beyler gibi yaşadı. En üst sosyeteden çevre edindi.. Döneli çeyrek asrı geçti, ama adı Paris'te hâlâ efsane..
Örnek mi?..
Korcan (Karar), ben, Ertekin.. Paris sokaklarında dolaşıyoruz..
"Size oturduğum evi göstereyim" dedi, Ertekin.. Yürüdük. Bir apartman önünde durduk. İkinci katı işaret etti.. "İşte burası" diye.. Bakıyoruz..
İçerden bir delikanlı fırladı.. Kapıcıymış. Şüphelendi herhalde, üç tane yabancı, binanın önünde, bir kata bakıp fısıldaşıyor.. Ertekin "Ben burada yıllarca oturdum" dedi, delikanlıya..
"Siz Mösyö Ertekin misiniz" dedi, genç anında.. "Benim babam buranın kapıcısıydı, hep anlattı bize, bu dairede yaşayan Türk'ü.. Paris'in en güzel partileri verilir, sosyetenin, sinemanın en ünlüleri gelirmiş.." Bir de resim çektirdi Ertekin'le..
Örnek mi?
Paris'e gidiyoruz. Mudo Zafer Anıtı'nının arkasında bir gece kulübü tarif etti. En hip yer orasıymış o sıralar..
Gittik Ertekin'le.. Patron masamıza geldi anında.. Meğer Paris gecelerinin en meşhur işletmecisiymiş. Ertekin'in 40 yıllık dostu. Bir sevgi, bir itibar.. Gecenin bir vakti, bir kadın geldi, sarıldı, "Ertekin" diye.. Cami yıkılmış gibi, ama mihrap duruyor..
Michele Mercier ..
Üniversite yıllarında tüm okul âşıktık, Anjelik'e.. O ünlü film dizisinin müthiş kadını.. Saatlerce bizimle oturdu. Ertekin İstanbul'a davet etti. O kış geldiler.. Kaç gece Ertekin'in Çatısı vardı, Levent'te orda ağırladık.
Örnek mi?.
Dünya Kupası mı ne.. Paris tıklım tıklım dolu.. Duyduk meşhur George V Oteli'nin yanında yeni bir disko açılmış.. Yıkılıyormuş.. Apo (Kiğılı) "Gidelim" diye tutturdu. 9 sap erkek.. Gittik ki, kapının önünde 150 metre kuyruk.. İçerisi tıklım.. Kapıda görevli, kaç kişi çıkarsa, o kadar içeri alıyor, sıradan.. O da seçerek.. Bize sabaha kadar sıra gelmez, gelse de 9 sapı almaz bu herif..
Ertekin kapıya yanaştı.. Bir şeyler konuştu.. Döndü.. "Biraz bekleyelim" dedi. Az sonra o burnundan kıl aldırmayan adam bize koştu, saygıyla eğildi.. "Buyrun efendim" dedi.. Ne sıra, ne mıra.. Biz kalabalığı yararak içeri girdik ki, adım atacak yer yok.. Belediye otobüsü gibi içerisi.. Birden havada önce bir masa uçtu, sonra sandalyeler. Kulübün tam göbeğine, milleti, ite kaka yerleştirdiler, bize hem de masa açtılar.. Krallar gibi oturduk. Meğer o kulübü açan da Ertekin'in yıllar önceki dostlarından biri değil mi?. Örnek mi?.
Dünya Atletizm Şampiyonası.. Paris gene tıklım. Rezervasyonsuz McDonald's'da yer yok nerdeyse.. Kalktık, kentin en ünlü, en lüks Çin Lokantası Diep'e gittik. "Rezervasyonumuz olmadığını" öğrenince güldüler bize.. Ertekin "Bekleyin" dedi gene.. Mert Aydın, Korcan, ben, çok beklemedik. Gene yerlere kadar eğilen bir garson.. Gene açılan bir masa.. Gene baş köşeye kurulmamız..
Ertesi gün, daha eski, daha klasik Çinli Ton Yen'e gittik. Avrupa'nın en ünlü Çin Lokantalarından o da.. Yer yok tabii.. Bizde rezervasyon da.. Ama Ertekin yanımızda, korkumuz yok..
"Patron nerde" dedi, Ertekin.. O gece gelmezmiş.. "Arayın, Ertekin geldi diyin" dedi..
İnanın 10 dakika sonra, 70 mi, 80 mi bilmem, yaşlı bir kadın evinden fırlayıp geldi, Ertekin'i öpmeye.. "Komünistler gelince, (Mitterand'ın seçimi kazanmasını öyle yorumlamış Ertekin ve çevresi) asiller "Artık bize burada rahat vermezler" diye Paris'i terk etmişler.. Ertekin de onlarla birlikte çıkmış Paris'ten.. Dönmüş İstanbul'a..
Ben o zaman tanıdım. Broz sokakta harika bir kulüp işletiyordu. Oradan Dalyan'a geçti.. Dünya güzeli yazlığa.. İzel, Çelik ve Ercan'ı ünlü yapan odur. Sonra Levent'te gene efsane olan Çatı'yı açtı..
"Sabahlara kadar sürünmek sana göre değil. Bırak barcılığı, kulüpçülüğü, cafe aç" dedik. Kemal Persentili büyük dostluk yaptı. Ortaköy'deki dükkânı Ertekin'e verdi. Cafe des Theatres öyle açıldı. Müthiş bir yer oldu.. Ama Ertekin sıkıldı.. Boşladı.. Biz dostları da "Hayatını keyfince yaşasın, kime ne" dedik.. Şimdi orası cafe değil, Ertekin'in oturma odası adeta.. Oyalandığı, dostlarını ağırladığı.. Pek bir şey kazanmıyor, ama Ertekin'i ele güne muhtaç etmeden yaşatıyor.