İclal'in "Yuva yıkan kadının yuvası yıkılır," tarzı yaklaşımlara muhatap olmasına isyan ediyorum. Memlekette âşık olmak da suç oldu!.
Zor bir gün zor. Babamsız ilk 'Babalar Günü' bugün. Üstelik bugün, onun doğum günü. Yazılacak çok şey var, ama kelimeler yetmiyor işte.
Tempo dergisinde Prof. Dr. Yankı Yazgan ile yapılmış hoş bir söyleşi vardı. Yazgan başından geçen bir anıyı anlatıyor:
"Kızım bir gün yanıma geldi, 'Baba bak yavru karıncayı öldürdüm!' dedi. Üç ile dört arasında bir yaştaydı. 'Ama babası çok üzülür şimdi!' gibi çok klasik bir cevap verdim. Onun cevabı silkeleyiciydi. 'Merak etme. Üzülmesin diye onu da öldürdüm." Yazgan "Çocuklarımdan aldığım ve alacağım sayısız dersten biriydi, hepimizin içinde taşıdığı ama bir şekilde fark etmediği cinsten duyguları, kaygıları, tutkuları çıkartıp güzel çirkin bakmadan önüme koyarlar," diyor. Yazgan babaları üçe ayırmış.
1- Sıvı baba: Gıdıkladığında bebek gülüyorsa devam eder, sevmediyse keser. Adeta bebeğin içinde yer aldığı kaba göre şekil değiştirir.
2- Katı baba: Bebeğin gülümsemesini bekler. Bebekten beklediği adım atılmazsa, kılını kıpırdatmayabilir. Bebecik de ne yapacağını bilmezse, karşılıklı öylece dururlar.
3- Gaz baba: Uçucu ve kaçıcı tipte baba, sinyal beklemeden bodoslama dalıverir bebeğin dünyasına. O gün canlı ve neşeliyse bebeğin de öyle olacağı beklentisi içindedir. Ben şanslıydım. Babam, klasik babalardan değildi. Bitmek tükenmek bilmez, bazen saçmalığa varan 'neden ve niçin' sorularıma sabırla cevap verirdi. Nabzıma göre şerbet verirdi. Bir nevi 'sıvı baba' türü yani. Büyüdükçe sıvılaşan ben oldum, orası ayrı tabii. Diyeceğim o ki, bugün babanızın nasıl bir tür olduğuna siz karar verin, gereksizce suçlamayın yani. Şekil değiştirmesine izin verin. İletişim kurmanızda yardımı olabilir. HHH Bugün sayısız 'Babalar Günü' röportajı okuyacağınıza eminim. Ünlüler ve babalarıyla yapılmış söyleşiler... Kimi babasını, kimi de çocuğunu anlatacak. Bugün tek okumak istemediğim nasıl bir baba ya da eş olduğunu anlatacak bir Tuna Kiremitçi. İster huysuzluk deyin, ister aşırı duygusallık ama "Artık konuşmasın, mümkünse sussun!" diyorum. Kiremitçi, sevdiğim yazarlardan. Tanışmıyorum bile. Ama özel hayatında olup bitenler, hayatındaki kadınlar kadar beni de yoruyor, üzüyor. Öncelikle İclal'in yaşadıklarına içim acıyor.
"Yuva yıkan kadının, yuvası yıkılır," tarzı yaklaşımlara, muhatap olmasına isyan ediyorum. Ne yuvası, kim yıkmış? Memlekette âşık olmak da suç oldu! Hiç tanımamama rağmen Tuna Kiremitçi'nin ilk eşine de üzülüyorum. Her ne kadar kocası eve geri dönmüş olsa da... Ortada hamile karısıyla röportaj verip "Biz hamileyiz," diye açıklama yapan sonra da çekip giden bir adam var. Türkiye unutmadı ki karısı unutabilsin! Üstelik Tuna Kiremitçi'nin oraya buraya röportaj diye koşturan bir adam olmadığını tahmin ediyorum. Şimdi konuşmak, anlatmak, öyle olmasa bile, yeni çıkan kitabının promosyonu olarak gözükmez mi? Üstelik sevmiyorum ben hemen anlatan erkekleri. Dur, biraz zaman geçsin! Yaralar sarılsın... Uzun lafın kısası, artık Kiremitçi'nin sadece kitaplarını okumak istiyorum; hayata, ilişkilere bakış açısını, babalığını ya da eşliğini değil. Çünkü inandırıcı gelmiyor!
Yayın tarihi: 17 Haziran 2007, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/06/17/pz/haber,F95941546EDC4FC09D9FA0804B27FA7E.html
Tüm hakları saklıdır.