Cannes ödülleri bu yıl insanlık dramlarına gitti!

Aile travmaları, iletişimsizlik, karmaşık ve sıkışık dünya halleri... Cannes'da bu yıl ödüller insanlık dramlarına verildi. Arka plandaki politik, kültürel ve sosyal açmazlar içindeki bireyin yalnızlığını ve çaresizliğini vurgulayan filmler baştacı edildi.

ANA JÜRİNİN İŞİ ZORDU
Genelde kadın karakterlerin sürüklediği yapımların öne çıkması da kuşkusuz dikkat çekiciydi. Kimi yalın gerçekçiliği, kimi de gizemci yaklaşımıyla jürinin takdirini kazandı. İngiliz sinemacı Stephen Frears ve aralarında yazarımız Orhan Pamuk'un da olduğu ana jürinin işi zordu. Güçlü bir favorinin olmadığı ama geçen yıla oranla daha iyi filmlerin yer aldığı 22 yapım arasında seçim yaptılar. Yarışmada şanslı görülen çoğu film Cannes'dan birer ödülle ayrılırken; Rus sinemacı Alexander Sokurov'un ihmal edilmesi, hepimizi şaşırttı. Altın Palmiye'nin Romanyalı Christian Mungiu'nun yönettiği '4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün' adlı filme verilmesi ise aslında süpriz yaratmadı.

JEON DO-YEON SÜRPRİZDİ
Bu 'mütevazı' film, çoğu eleştirmenin favorisiydi. Nitekim; büyük ödüllerden bir gün önce açıklanan FIPRESCI Ödülü'nü (Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği) kazanması da adeta 'Palmiye'nin habercisi oldu. Çoğumuz 'En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü Sokurov'un filmindeki yaşlı kadın portresiyle; 80 yaşındaki ünlü Rus opera sanatçısı Galina Vishnevkaya'nın alacağını düşünüyorduk. Ama ödülü, Güney Kore yapımı 'Gizli Günışığı'ndaki performansıyla Jeon Do-yeon kazandı.