Yakın zaman önce, büyük bir gecekondu yıkımı yaşanmış burada. Derme çatma binalar yıkılmış, tozlu yol genişletilmiş, asfalt kaplanmış. Şimdiyse kocaman ve bomboş bir asfalt, sağında solunda yine derme çatma binalar, üflesen dökülecek gibi iğreti tahtalarla ayakta duran gecekondular, moloz ve toz toprak.
Ankara'nın en fakir semtlerinden Altındağ Belediyesi'ne bağlı Uluğbey mahallesindeyiz. Önlerinde püfür püfür kavak yellerinin estiği o yemyeşil gecekondulardan söz etmiyorum. İzbe, sıcak, kavruk bir Gazze görüntüsü karşımızda... Yolun biraz kıyısında, moloz yığınının berisinde bir tümsek üzerinde tahta perdelerin ardında bir ev var. Tahta ve beton yamalı, yamru yumru tek göz bir ev.
İşte 19 yaşındaki
İsa Kalkır'ın bir sabah Anafartalar Çarşısı'ndaki işine gitmek için çıkıp bir daha dönmediği ev, bu.
İçerde oturma odası vazifesi gören minnacık bir odacık, fayansları bile olmayan bir mutfak ve ona açılan bir yatak odası var. Mobilya olarak bir televizyon, iki çekyat, yerdeki kırmızı halı, bir teyp ve bir kakao firmasının eşantiyon olarak dağıttığı bir takvim...
Fakirlik ki ne fakirlik! Tüm bunların ortasında 44 yaşındaki
Hatice Kalkır kendini kaybetmiş hem ağlıyor hem gözlerini yummuş ağıt yakıyor:
"Oğul, İsam oğul! Bir daha gelmez misin, yavrum/ Kokunu bir alaydım, yavrum/ Bir sen vardın seni de aldılar, yavrum/ şubatta askere gidecektin, yavrum/ Ben artık camlardan nasıl bakarım, yolunu nasıl gözlerim, yavrum/ Artık sensiz kalacağız, yavrum/ Oğul İsam, oğul..." Sabah bazı gazeteciler gelip, Anafartalar Çarşısı'nda
"Moda Düğme" isimli dükkânda tezgâhtarlık yapan İsa'nın resimlerini almışlar. Kalan tek kare fotoğrafta, İsa daha önce çalıştığı eşarp dükkânında rengarenk polyester eşarplar arasında poz veriyor. Tıpkı yuvarlak yüzlü Türkmen tipli
Ayşe Hanım'ı andırıyor. İsa'cık. Abisi Musa evlendiğinden bu yana ailenin direği,
"mahallenin en akıllısı", hanenin tek geçim kaynağı...
Ayşe Hanım'ın sağı, solu ve odadaki her boş santim, ağlaşan kadınlarla dolu. Tıkma tıkış. Yaşlı, genç hepsi başörtülü. (Şaşırmayın, Uluğbey Mahallesi'nde kilometrelerce gittik, başı açık kadına rastlamadık.) Yaşlıların, hatta orta yaşlıların bile gözleri çökük, kemikleri eğrilmiş. Gençler ve kız çocuklarının yüzü renksiz. Ağıt o kadar içli ki, kadınlar zamanla koroya katılıyor.
Dışarıda pis bir sıcak şimdiden başlamış. Bir duvarın gölgesinde baba
Emin Kalkır sigara içiyor. Yeşil gözlü, sıska, kırışık yüzlü, kocaman elli bir adam. Dişleri kalmamış. Metin olmaya çalışıyor ama yıkılmış; hayatının anlamı kalmamış.
Emin Kalkır
"Siteler" adı verilen mobilya üretim atölyelerinde hamal olarak çalışıyor. Hamal nasıl çalışır, diye sorarsanız şöyle:
"Kereste hamalıyım. Sabahları Siteler'e gidip bekliyoruz. İş çıkarsa çıkıyor; yoksa geri dönüyoruz. Ama her sabah muhakkak denerim. Olur mu diye." Etrafta birkaç mahalleli genç ve akraba dışında kimse yok.
Aile 3-4 ayda bir Altındağ Belediyesi'nden fakirlik yardımı olarak erzak alıyor. Peki sizi ziyarete gelen oldu mu, diye soruyoruz.
"Hayır kimse." Anafartalar Çarşısı'nda İsa'nın çalıştığı Moda Düğme'den iki kişi gelmiş. Onun dışında ne bakan, ne başbakan, ne emniyet ne belediye. Bırakın Melih Gökçek'i, Altındağ Belediyesi bile İsa Kalkır'ın ailesini taziyeye laik görmemiş.
Oysa o minnacık mahallede İsa'yı seven ne çok insan var. Saçları jöleli 14-15 yaşında çocuklar, arkadaşları var. Temiz yüzlü, tişört giymiş genç İsa'lar. Babaya gelip elini sıkıyor; kafa tokuşturarak başsağlığı diliyorlar. Biri diyor ki,
"Gençti ama sanki mahallenin en akıllısıydı. Herkes ona akıl danışırdı. Gezmeyi o kadar sevmezdi. Pazarları evden çıkmazdı." Artık diğer günlerde de çıkmayacak...
Yayın tarihi: 24 Mayıs 2007, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/24//haber,713DC2323EB049A38D5CB816E7F3C885.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.