Yelkenlerim nasıl suya indi?

BAŞIMA bir iş açtım ki sormayın. Shop and Miles'ın sponsor olduğu Boğaziçi Cup 2007 Yat Yarışı organizasyonundan davet geldi. İstersem, ekiplerden birinde yat yarışına katılabileceğim söyleniyordu. Bir deniz aşığı olarak hemen kabul ettim. 26-27 Mayıs tarihlerinde yapılacak yarışın ilk antrenmanı geçen hafta sonuydu. Meslektaşlarımla birlikte sevgili Orhan Gorbon'un yatı Avare ile Fenerbahçe burnundan yola koyulduk. Ben yelkeni direğe bağlayacak manivelanın nasıl açıldığını öğrenene kadar zaten yolu yarılamıştık!.. Günaydın'dan sevgili Bülent Cankurt dümene geçince bizim Avare yatı, adını hak etti. Etrafımızdaki teknelerden yardım teklifleri almaya başladık. "Ne o kaptan dümen mi kilitlendi? Yalpalıyorsunuz da..." Ben geri dönme konusunda umudumu yitirip, dönüş için Çanakkale Seyahat otobüs firmasından yer ayırtmaya çalışırken, dümene yine Günaydın ekibinden Sinan Özedincik geçti de sağ salim karaya çıktık!.. Bu arada bizim tayfadan CNN Türk habercisi Ahu Özyurt'u bir görmeliydiniz. Koca halat vinci, elinde kahve değirmeni olmuş. Bir yelken basıyor ki, sanırsınız Kristof Colomb'un cinsiyet ameliyatı geçirmiş hali... Ben mi ne yaptım? Eşsiz İstanbul manzarasına öyle dalmışım ki, tayfa olduğumu unutmuşum. Ama haytalığımın cezasını, tekne iskeleye bağlanınca çektim. Yelkenleri katlamak, halatları toplamak bana düştü.Tekne sahibi Orhan Gorbon'un gözlerindeki "Şu güverteyi de bir paspasla san ya" bakışlarını görmezden gelip, kendimi karaya atıverdim. Ne yalan söyleyeyim, ilk antrenman bana pek güven vermedi. Allah yarış sırasında etrafımızdaki teknelerin yardımcısı olsun!.. Latife bir yana, İstanbullu olarak henüz bu kentin denizlerine açılmadıysanız, çok şey kaçırıyorsunuz demektir. İlle de yelkenli, yat gerekmiyor. Bir çingene vapuru yolculuğu ya da iki saati 100 milyona kiralanacak bir küçük gezi teknesiyle bunu mutlaka yapmalı, teninize deniz tuzu, burnunuza iyot kokusu değdirmelisiniz. İstanbul bir deniz kızı. Dalgalı saçlarına dokunmanızı bekliyor...