New YorkBu yazıyı kaleme aldıktan birkaç saat sonra, New York'un en eski otellerinden Waldorf Astoria'da Türkiye için önemli bir olayı, dünya finans devlerinden Citibank'ın Akbank'la evliliğini kutluyor olacağız. Citigroup, birkaç ay önce Akbank'ın yüzde 20'sini 3,1 milyar dolara almaya karar verdiğini açıkladığında, bu Türkiye'nin global ekonomi için yarattığı
dayanılmaz cazibenin sembolü haline gelmişti.
Alan da satan da sıradan bankalar değil; birer sembol. Citibank New York, New York dünya finans merkezi demek. Akbank ise Türkiye'nin en köklü bankalarından biri olarak bu satışla dinamizm gösterip global ekonominin kurallarına adapte olabileceğini gösterdi.
Peki bu anlaşma aylar öncesinden kotarılmış olmasa, Genelkurmay bildirisi ve erken seçim kararı sonrasında
Citibank hala Türkiye'de büyük bir bankanın yüzde 20'sine talip olur muydu? Gerçekten de bu soru, Türkiye'nin yakın gelecekteki ekonomik geleceği açısından kritik önem taşıyor. Akbank yetkilileri, Türkiye'nin en karlı şirketlerinden biri olarak bugün bile olsa satışta sorun yaşamayacakları düşüncesindeler. Zaten henüz para piyasalarında "Türkiye'den kaçış" söz konusu değil.
Ancak Genelkurmay bildirisiyle başlayıp erken seçim kararıyla noktalanan olayların, yabancılarda Türkiye'yle ilgili
kaygı ve soru işaretleri yarattığı da sır değil.
Nedir
Wall Street'den görünen? Dün ABD'de gazetecilik yaptığım günlerden kalma
tozlu telefon defterlerini açıp burada yaşayan birçok Türk ve yabancı yatırımcıyla sohbet ettim. Vardığım sonuç, henüz Türkiye'yle ilgili ekonomik kriz ya da "
tehlike çanları " görüntüsü olmadığı; ancak yatırımcılar açısından Türkiye'nin son yıllarda "
emerging market " denilen piyasalar arasında edindiği "
kaçırılmaz fırsat " ve
"ekonomik mucize " imajının da zedelendiği yolunda.
Şüphe yok ki global capital, Türkiye'de son beş yılda
"pro-business " (iş yanlısı) diye tabir edilen tek parti iktidarının yarattığı
istikrar tablosundan son derece hoşnuttu. AK Parti iktidarında doğrudan yabancı yatırımın
20 milyar doları bulmasındaki tek etken, yatırım teşvikleri değil, siyasi belirsizlikten hoşlanmayan yabancının güçlü bir iktidarın ekonomiyi tek elde yürüteceğine olan inancıydı.
Şimdi ise seçimlerin ne doğuracağını bilmemek, koalisyon hükümetleriyle ilgili endişeler ve askerin hamlelerini kestirememek yatırımcıları ürkütmüş. Özellikle
fabrika kurmak ya da banka satın almak gibi dev yatırımlar düşünenler şu an için beklemeye geçmiş. Neden, diye soruyorum bir yatırımcıya. Açıkça "darbe olasılığı olan bir ülkeye milyonlarca dolar" yatıramayacağını söylüyor.
Burada
asıl iş, yabancıların Türkiye'de ortaklık için geldiği
Türk iş dünyasına düşüyor. İş dünyası, Türkiye'de yaşananlara "
positive spin " yani olumlu bir açı vermeye çabalıyor. Örneğin yabancı medyanın ilgi odağı
Güler Sabancı, tedirgin görünenlere "
Her şey anayasal sürece göre işliyor " hatırlatması yapıyor.
Güler Sabancı'nın Manhattan'daki evinde verdiği kokteylde, bazı işadamları son günlerde yabancı ortaklarındaki tedirginliği yatıştırmak için nasıl dil döktüklerini anlatıyor. Milyonlarca dolarlık yatırımın kaçmaması için işadamlarımız ağız birliğiyle "Unutmayın Türkiye uzun vadede sağlam ekonomi", "Merak etmeyin IMF programından nasıl olsa şaşma olmaz", "Bakın erken seçim kararı her şeyi rahatlattı" diyor.
Bu çok önemli. "Etkili oluyor mu?" diye soruyorum. "Bazen evet bazen hayır" cevabını alıyorum.
Yayın tarihi: 8 Mayıs 2007, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2007/05/08//aydintasbas.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.