 |
"Hainin kanı helâl olsun mu? Olsuuun!"
|
|
"...ŞİMDİYE kadar, bir çok yerler elimizden gitti. Tuna Vilâyeti, Bosna ne oldu? Oradaki ahâlinin canlarını kurtarmak içün mallarını bırakarak kaçtıklarını bilirsiniz. Bunlar ne oldu? Geldiler, bu yerlere sığındılar. Fakat, çoğu aç, çıplak. İşte, şimdi bizim de başımıza bu belâlar gelecek gibi görünüyor. Hükümetin yolsuzluğu yüzünden, görüyorsunuz, ecnebi subaylar geldi. Yarın, öbür gün buralarını "Biz işimizi göremiyoruz" diye parçalamaya kalkışacaklar. O vakit biz ne olacağız?
İSTANBUL'U DÜZELTECEĞİZ! Artık bizim için gidecek yer yok. Denize döküleceğiz veya düşmanların ayakları altında çiğneneceğiz. Böyle zamanda karı gibi ölmekten ise, işlerimizi düzeltmek içün erkekçe şimdi ölmeyi göze almak daha iyidir, değil mi? Eğer biz böyle çalışırsak başarmış olarak ölürüz, böylece hiç olmazsa kalanlarımız rahat eder, evlâdımız bize rahmet okur. Neyi düzelteceğiz bilir misiniz? İstanbul'daki idareyi... Gayet iyi bilirsiniz ki, İstanbul'da birçok memurlar hiç iş görmedikleri halde binlerce lira alıyorlar. Hafiyelere binlerce lira beyhude veriliyor. Bu yüzden birçok evler kapanıyor. Sizin yalın ayak, başı kabak çalışarak ektiğiniz ekinlerden alınan paralar hep böyle gidiyor. İstanbul'a gidenleriniz bilirler, orada on yaşındaki çocuklara albaylık veriliyor. Tikveşli Hoca 150 lira maaş alıyor, kardeşi okuma-yazma bilmezken, Maarif Meclisi'nde 50 lira alıyor. ...Bu paralar ne olacak? Hani yollarınız? Hani okullarınız? Askere gönderdiğiniz çocuklarınız, kardeşleriniz çırılçıplak dağ başlarında koşuyor, ölüyor. İstanbuldakiler ise zevk ve safâlarında. Mahkemeye giderseniz derdinizle ilgilenen çıkmaz. Bakın Bulgarlar'a, bu kadar ölüyorlar, yine çalışıyorlar. Hükümette memurlar onların işlerini görüyor fakat, size bakan bile yok. O halde biz de çalışalım. İstanbul'daki bu keyfidareyi kaldıralım.
KUR'AN'LI VE SİLÂHLI YEMİN Padişah, Hazret-i Peygamber'den akıllı değil ya! Peygamberimiz efendimiz, etrafına danışmadan birşey yapmazdı. Hep sahabesi ile konuşurdu. Biz bu yoldan ayrıldık. Otuz sene evvel toplanan Meclis'i İstanbul'da dağıttılar. Biz işte yine bu Millet Meclisi'nin toplanmasını isteyelim. Böylece, verdiğimiz paraların nerelere gittiğini soracak vekillerimiz olsun. Bunlara sormadan padişah kendiliğinden, öyle her istediğini yapmasın. Böyle olursa, adalet olur, adalet olan yerde de din, vatan, millet selâmet bulur! ...Anam, babam, kardeşlerim var. Hepsini bıraktım. Ben bu iş için çalışacağım. Siz de benimle beraber ölünceye kadar canınızla, malınızla çalışacağınıza söz veriyor musunuz? Köylüler, bir ağızdan: - Veririz! -Eğer, içinizde sözünü tutmayan veyahut hainlik eden bulunursa, bu gördüğünüz bıçak ve revolverle öldürülürseniz, kanınızı helâl eder misiniz? - Ederiz! - Yemin eder misiniz? - Ederiz! Köylüler, bunun üzerine sağ ellerini şânı yüce Kur'an'ın, sol ellerini de tabanca ve kasaturanın üzerine koyup Allah'ın ismini zikrederek geçtiler."
|