|
|
Çekmece'nin en uzun boylu abisi
Bir hafta önce Londra'da Türkiyeli bir devrimci öldü, bir politik göçmen. Adı: Mehmet Aziz Aslan. Sarışındı, uzun boyluydu, kocaman elleri, aydınlık bir kafası, temiz bir yüreği vardı. Aklını, yüreğini ve kocaman ellerini daha güzel bir ülke, daha adil bir dünya yaratmak için kullandı.
Karadenizli bir ailenin çocuğuydu Aziz, ama İstanbul'da Küçükçekmece'de büyüdü. Küçükçekmece gölünde iri turna balıklarıyla yan yana yüzdü, Menekşe sahilinin o zamanlar henüz pırıl pırıl olan sularında taş sektirdi, sonradan aynı saflarda yer alacağı arkadaşlarıyla futbol oynadı; takımın en uzun boylu oyuncusu oldu. Gençlik güzeldi ama bu topraklar acımasız. Ülkemiz demokrasisi gibi Aziz'in de yaşamı askeri darbelerle bölündü, askeri darbelerle biçimlendi, askeri darbelerle yaralandı, örselendi. 12 Mart Askeri Darbesi çözülürken ülkenin pek çok genci gibi Aziz de ülke ve dünya sorunlarıyla uğraşmaya başlamıştı. Çünkü o zamanki dünya umut doluydu. Çünkü o zamanlar kendini kurtarmak değil, başkaları için bir şeyler yapmak daha anlamlıydı. Çünkü o zamanlar savaşın, sömürünün olmadığı adil bir dünyayı oluşturmak daha kolaydı. Ve Aziz hiç düşünmeden, kolları sıvayarak girdi bu yeni dünyayı kurmak isteyenlerin arasına. Önce Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nde çalıştı, sonra Genç Sosyalistler Birliği'nde ve son olarak da TKP (1920'de Mustafa Suphi tarafından kurulan TKP)'de... 1970'li yıllardan ölüm anına kadar kendini hep sol tarafta gördü. Ama onu solcu yapan nedenin insan olmak olduğunu hiç unutmadı, 30 küsur yıllık kavganın sorgularında, işkencelerinde, çok sevdiği ülkesini terk etmek zorunda kaldığında, Londra'nın sisli, soğuk sokaklarında tek başına dolaşırken, renksiz, cansız göçmen odasında yalnızlığı acı acı yudumlarken bile insan olmayı hiç unutmadı... Aziz hakkında yazmam istendiğinde tuhaf bir duyguya kapıldım. Ölüm, beni derin düşüncelere sürükler. Ölenin anılarıyla baş başa kalmak isterim. Yazı, düşüncelerinizi başkalarıyla paylaşmak, bu mahremiyeti, bu sessizliği bozan bir şeydir. Bu nedenle "Bu yazıyı ben yazmasam," diye düşünüyordum ki, birden 28 yıl önceki bir anı canlanıverdi gözlerimin önünde. Yıl 1979'du, yer Bakırköy Halkevi. Yaz güneşi yerini huzurlu bir yaz akşamına bırakmak üzereydi, ama olmadı, yeri göğü sarsan korkunç bir patlama akşamında, bizim de huzurumuzu elimizden çekip aldı. Toz duman dağıldığında, az önce aynı bankta oturduğum üç arkadaşımın paramparça olmuş bedenleri çıktı karşıma. Bir ayağı dizinden kopmuş bir başka arkadaşımın kana bulanmış yüzünde donup kalan o yaralı bakışı silinmez bir acı gibi saplandı yüreğime. Öfke, nefret, çaresizlik... Başımıza toplanan halk, haykırışlar, çığlıklar... Yaralı arkadaşı hastaneye taşımaya çalışırken, ölenler için hiçbir şey yapmayacağını bilmek. Aziz o anda geldi yanıma. "Ahmet," dedi, "sen eve git, bildiri yaz." Ters ters baktım yüzüne. "Ne bildirisi Aziz," dedim. "Benim bildiri filan yazacak halim yok. Başkası yazsın." Elini omzuma koydu. "Bu senin işin Ahmet," dedi. Eliyle yerdeki kanları henüz kuramaya başlayan arkadaşları gösterdi. "Bu, senin onlara karşı sorumluluğun."
ÖRNEK ALINACAK BİRİYDİ Karanlık birden bastırmıştı, o güzelim yaz gecesi bir kabusa dönüşmüştü. Bakırköy'den banliyö trenine bindim, oturduğum semte gidene kadar başımı pencereden dışarı çıkardım. Ateş gibi yanan beynimi soğutmaya çalıştım. Soğumadı tabii ama ben o gece oturup o bildiriyi yazdım. Samuel Beckett bir oyununda yaşamı "Solgun ayışığının altındaki hiçlik" diye tanımlar. Hiçbir anlamı yoktur yaşamın. Yaşama anlam verenler sadece insanlardır. Kimi insanlar bir ideal peşinde koşarak anlamlandırır ömürünü. Ancak idealle bağlanmak zor iştir. Acımasızlıklar, kavgalar, küskünlükler, yalanlar, baskılar insanı kirletir, çirkinleştirir zalimleştirir, sevgisizleştirir, despot yapar, bencilleştirir. Ama kimi insanlar bütün zorluklara, kirliliklere, yalanlara rağmen güzel kalmayı becerirler. İdealleriyle, ruhları arasında muhteşem bir uyum sağlarlar. İşte M. Aziz Aslan o insanlardan biriydi. İnsan olmak için çıktığı serüveni, insan olarak tamamlayan biri. Bu ülkenin, bu dünyanın en çok gereksinim duyduğu insanlardan biri. Artık Aziz yok, ama yaşamı, devrimci olsun olmasın herkesin örnek alacağı bir model olarak hepimizin önünde duruyor. Aziz'i toprağa verirken, arkadaşları mezarına Çekmece Gölü'nden su döktüler, üzerini Menekşe sahillerinin kumuyla örttüler... Güzellik içinde yaşanmış bir ömrün huzur içinde sonsuzluğa ulaşması için. Huzur içinde uyu sevgili dostum, huzur içinde uyu Çekmece'nin en uzun boylu abisi...
AHMET ÜMİT
|