|
|
Töre cinayetlerine karşı kişisel bir manifesto
Abdullah Oğuz'un filmi Mutluluk, bugünden itibaren sinemalarda. Eleştirimi yarın okursunuz. Ama bugün, bu film dolayısıyla başka şeyler söylemek istiyorum. Filmin acı bir örneğiyle altını çizdiği töre cinayetleri, artık her türlü tepkinin ötesinde, beni tiksindiriyor. İnsan denen yaratığın, bu derece zalimleşmesine, canavarlaşmasına, kendi öz kızını, karısını veya kardeşini boğazlamasına dayanamıyorum. Bunu tümüyle akıldışı, korkunç, iğrenç ve isyan ettirici buluyorum. Bakın, ben halkına yukarıdan, bir fildişi kuleden bakan aydınlardan değilim, hiç öyle olmadım. Bir halkı, bir ulusu, hele onun bir mensubuysanız, iyi-kötü tüm özellikleriyle kabullenmeniz gerekir. Kötü bulduklarınızı değiştirmeye uğraşırsınız, o başka... Ben örneğin, Mine Kırıkkanat'ın o ünlü "Kısa kollu, kıllı gövdeli insanlarımız..." edebiyatını kendimce ağır biçimde kınadım, o tür horgörmelere hiç katılmadım. Ben bu halkın içinden çıkan her türlü insanla gerekirse oturup konuşurum, her görüşle tartışırım, her türlü diyaloğa açığım. (Ve o yüzden, kimi zaman politikacı olmadığıma hayıflanırım!..)
İSTEYEN GİTSİN Ama bir şey hariç: Töre veya namus cinayeti denen olaylar... Namuslarını sadece kendilerinin ve başkalarının apış arasında gören ve gerçek insanlıktan hiç nasibini almamış bu katiller sürüsüne asla hoşgörüyle bakmam, bakamam. Onlara karşı yasaların ve cezaların ağırlaştırılmasını, hiçbir hafifletici sebep kabul edilmemesini beklerim. Ve eğer, bu sözümona geleneklerinden, törelerinden ve zihniyetlerinden vazgeçmemekte direneceklerse, lütfen kalkıp başka yerlere gitsinler derim: Artık Kuzey Irak mı, Pakistan mı, Suudi Arabistan mı olur? Onların hunharlıklarıyla halkımızı lekelemesine ne pahasına olursa olsun engel olmamız gerekir.
|