'Bu' kadınlar matinesi
Sevgililerinden tutun çenelerindeki tüylenmelere; eski eşlerinden onların yeni eşlerine kadar hep kendilerinden söz ettirmeyi başaran 'bu kadınlar' listesinin en başında Yeşim Salkım, Hülya Avşar ve Tuğba Özay geliyor.
'Bu' kadınlar matinesi
Sevgililerinden tutun çenelerindeki tüylenmelere; eski eşlerinden onların yeni eşlerine kadar hep kendilerinden söz ettirmeyi başaran 'bu kadınlar' listesinin en başında Yeşim Salkım, Hülya Avşar ve Tuğba Özay geliyor.
Hep konuştuğumuz kadınlar var, farkında mısınız? Hani ne yapıyorlar, ne ediyorlar çok fazla bilmiyoruz, ama durmadan onlardan, aile hayatlarından, çenelerindeki tüylenmelerden, vatandaşlık bilinçlerinden söz ediyoruz. Efendim, bu kadınları anlayamıyorum ben. Aslında Perihan Mağden gibi 'BU' diye yazmak isterdim, 'bu kadınları' derken. Fakat taklide girer diye, lafı dönüp dolaştırıyorum. 'Bu kadınlar'ın bir tanesi Yeşim Salkım. Yani, ne yaptığı tam olarak belli olmasa da yaşı ortalıkta fink atan genç skandallara göre hayli geçmiş de olsa, bir biçimde magazin gündeminde kendine yer bulabiliyor. Hem öyle iteleye-kakalaya değil. 'Birazdan'larla, 'Az sonra'larla anons edilerek falan... Takip edenler görmüştür, Yeşim Hanım son olarak polis aileleri yararına düzenlenen bir defilede, kızıyla birlikte podyuma çıkıp, -ki her evliliğinde, cici babalarını ne çok sevdiğini açıklamadan duramadığı kızıdır söz konusu olan- gelinlik giydi. Yani, o kadar -bu 'o kadar' da büyük yazılabilir- gelinlik giydikten sonra bir de işin defilesine çıkmak, bilinç altına atılmış bir 'evlenme konusunda kariyer yapma hevesi' değildir de nedir sayın okurlar? Bundan sonra gelinlik sektörünün değişmez modeli olma projesi mi vardır? Üstelik, daha düne kadar, "Eğlenilecek kadın vardır, evlenilecek kadın vardır. Ben evlenilecek kadınım," diye ortalıkta dolanan Yeşim Hanım'ın, "Artık evlenmeyeceğim," demesi, ayrı bir skandal değil midir, Allah aşkına?! Yani, genç kızlarımıza, "Artık eğlenmeyi tercih ediyorum," mesajı mı veriyor, gelinlikle dolaşan meczup bir Hemşire Teresa olmaya mı niyetlendi, çözün çözebilirseniz.
HÜLYALI GÜNLER 'Bu kadınlar'ın bir diğeri de hiç kuşkusuz Hülya Avşar'dan başkası değildir. Nedense, onda da bir gelinlik giyme hevesi duhul oldu, gitti en manasız yerde, yılın en manasız 'çıkış'ıyla, İbo Şov'a gelin oldu. Ama Hülya Hanım'ın öyle bir büyüsü var ki, en kötü gününde bile bir gündem canavarı olarak karşımıza çıkabiliyor. Çenesindeki tüylenme sorununu aylarca tartışabiliyoruz mesela. Dizi yapsa tutmaz, albüm şeyetse anlaşılmaz, 'şov' deseniz, tarihsel bir kategori olarak, küçük İboları kucağa oturtma ve ecnebi şarkıcılara (affedersiniz) pandik atma seviyesinin üzerine çıkan bir durum olmadığı için, artık reyting almaz, dolayısıyla ona 'şov' yaptırılmaz; gel gelelim, her daim karşımızdadır. "Yüzümü dinlendireceğim," dediğinde bile, arşiv görüntüleriyle en mahrem yerlerimize kadar sokulmaktadır. Kaldı ki ben bu 'yüzümü dinlendireceğim' temalı yeni kombinasyonu anlaya-bi-le-memiş vaziyetteyim. Hani yüz nasıl dinlendiriliyorsa artık, Hülya Hanım tutuyor, "Kaya'yı neden kaybettim?'', "İkinci eşler neden kıymete biner?'' temalı, köşesel bazlı likit yazıları, en büyük puntolarla sunulmuş halde, gazetelere akıtabiliyor. Kaya Bey, eğer ikinci eşine verdiği kıymeti her gün yeni bir manita dünyasına yelken açarak gösteriyorsa, Hülya Avşar'a vermediği kıymetin boyutuna ancak ağlayabiliriz. Tabii mevzu bu değil. Peki, Hülya Hanım'ın yazısının ana fikri neymiş? Şuymuş: "İlk eşlere verilmeyen değer, fazlasıyla ikincilere veriliyor. Hediye, para ve yaşam kalitesi, bu verilen değerin içindekiler..." Yani, 'değer vermek' eşittir: hediye, para ve yaşam kalitesi' formülasyonuyla Türkiye ve hatta dünya kamuoyuna seslenen Hülya Avşar, "Sevgilim bugün benim için ne aldın?'' Suzan Avcısı modelinde yeniden doğuyor böylece. Sahi, ben artık Hülya Hanım'a Suzan Avcı rolleri verilmesinin son derece yerinde olacağı kanaatindeyim. Bir Neriman Köksal'ın yaşadığı evrimi düşünün mesela. O da esas kızdan, yardımcı kadın oyunculuğa geçti, ama asla degrade olmadı; orada kendini buldu da denebilir. Kaldı ki o vakitten sonra ne diyet sorunu, ne kilo problemi... Gelsin börekler, gitsin çörekler...
'ÇOK ZEKİYİM BEN!' Bakınız, 'bu kadınlar'dan her zaman tek geçeceğim bir başkası da Tuğba Özay'dır, belirteyim. "Öğretmenim, ben biliyorum!" diye en bilmediği konulara bile o muazzam düz mantığı ve akıl yürütme sistemiyle atlayabilmesi, o "Sadece güzel değilim, aynı zamanda akıllıyım da!" şirinliği, sınırsız sorumlu yurttaş bilinci... Her şeyiyle her haliyle çok hoş değil mi? Benzerlerinin aksine, Tuğba Hanım bir türlü gelinlik dünyasına intibak sağlayamadı. Bir-iki defile, üç frikik, dört 'kader ayırdı bizi', o kadar... Aslında Tuğba Hanım'la ilgili bir projem var. Anlatsam mı anlatmasam mı, karar veremiyordum ama daha fazla dayanamadım. Efendim, ben Tuğba Özay'ın gazeteci-yazar-düşünce ve tasavvuf insanı Bekir Hazar'la evlenmesi taraftarıyım. Yanlış anlaşılmasın, bu tamamen kişisel fantazim. Ve eğer genetik ilmi gerçekten varsa, bilim dünyası bizi kandırmıyorsa, ortaya çok eğlenceli sonuç ya da sonuçlar çıkabileceği kanaatindeyim.
Sami Tosun
|