|
|
Ne yemek ne kadın açlığı çekmedim!
Şiddet öğeleriyle öne çıkan son filmi 'Barda' ile dikkat çeken Nejat İşler Harper's Bazaar'ın şubat sayısına konuştu: Beni hiç aç bırakmadılar; açlığın ne demek olduğunu bilmiyorum. Ne kadın, ne yemek! Hayatımda mutlaka bir kadın olmalı, artık gerçekten biriyle birlikte olmak istiyorum. Gerçekten yatmak istiyorum o kadınla, sonra beraber zaman geçirmek istiyorum.
* Barda'nın ana teması vahşet. Bunu sorgulayan bir film. "Neden bir arada yaşayamıyoruz?" sorusunu soran bir film bu. Dünyadaki en önemli sorunlardan biri bu. Bütün hikaye de buradan patlıyor zaten. Şiddeti ve aynı zamanda adaleti sorguluyor film.
* Filmin yönetmeni Serdar Akar ile iyi arkadaşız. Önceden onun işlerine hayrandım. Ben mahallenin çocuğu olmaya başlayınca iyice yakınlaştık. O da mahallenin adamıydı. Onun yaptığı her işte yer alırım. Ne derse kabul ederim, çok sorgulamam. Daha önce yaptığım birçok iş zorunlulukla girdiğim işler oldu. İnsan faktörü önemli. Biriktirerek yaşamak diye bir şey var; onu kaybetmemek lazım. İnsan biriktirmek, bulduğunda bırakmamak lazım.
SERDAR'IN
HER İŞİNDE VARIM! * Benim için en değerli diyebileceğim iş 'Mustafa Hakkında Her Şey'. Dizi olmasına rağmen 'Gülbeyaz' da değerliydi. Çünkü o dizide az imkanla, çok keyifli insanlarla çalıştım. Normalde paylaşacağın şey bittikten sonra yoluna devam edersin. Arkadaş olduk biz. Dizi felaket bir iş; akıl sağlığını koruman lazım. Sinemada akıl sağlığını bozabilirsin. Bozduktan sonra da toparlarsın, mühim değil. Ama dizi altı ay, sekiz ay, iki sene falan gidiyor. Olacak iş değil. Aklın gitti demek!
* Dizi çekmek bana işkence gibi geliyor. Dayanılmaz! Bu mesleği seçme nedenim, sabah dokuz, akşam beş bir işte çalışmamaktı. Ama diziler dokuz ile beş arası çalışıyor. Bildiğim memur düzeni... Üstelik buna oyunculuk da denemez. Şöyle yapıyorsun; rol sana geliyor, bir tavır belirliyorsun, onu devam ettiriyorsun, öyle gidiyor. Rol kesmek yani. Bir hafta sonra ne olacağını bilmiyorsun, o yüzden bir şey 'oynaman' mümkün değil.
* Ben kendimi hiç seyretmem. Bazen dizi çekilirken yönetmen monitöre bak der, onu da yapmam. Televizyon dizilerini gereksiz bulmuyorum, gerekliler bence. Ama şu halleriyle değil! Yabancı dizileri seyrediyorum, çok tatlı işler var aralarında. Onlarda hikaye sağlam. Bizde işler şöyle gidiyor: Cuma günü senaryo geliyor, pazartesiye hazırlanıp sette olman gerekiyor. İki günde karar vermek zorundasın. İnsan evleneceği kadına bile altı ay, bir sene denemeden karar veremez yani! Dizi de evlilik gibi bir karar. İyi para kazanıyorum ama o parayla gidip daha pahalı içkiler alıyorum, o kadar...
KAZANIP PAHALI İÇKİLER ALIYORUM! * Doğduğum an bunun istemediğim hayat olduğunu fark ettim. Varoluş, maroluş meselesine kafa yoran pek fazla adam yok etrafta. O yüzden de bunları söylemem şımarıklıkmış gibi oluyor. Çok ufakken anladığım bir şey var benim. Ondan beridir kimseye zarar vermeden ve fazla yara almadan gitmeye çalışıyorum. Zarar vermemek mümkün değil ama itinalı bir şekilde yaşamaya çalışıyorum.
* On dokuz, yirmi yaşımdan beri rock star gibi yaşıyorum hayatımı. Her şey çok kolay, her şey çok rahat. O zamanlar, sabah biriyle uyanmak garip geliyor insana. Çünkü kalkıyorsun, "Eh, tamam, devam" diyorsun. "Sabah seninle kalktım, öğlen başkası gelecek, akşam başkasıyla yatacağım." Öyle bir dönem geçirdik. Bir gruptuk İstanbul'da; paramız pulumuz yoktu. O şımarıklık, oyun dönemi bitti. Şimdi bir şeyler üretmekle uğraşıyorum. Çünkü hesap zamanı geliyor yavaş yavaş. İyi düşünülmüş şeyler yapmak istiyor insan. Bu kadın meselesi de öyle. Şimdi gerçekten biriyle beraber olmak istiyorum. Gerçekten yatmak istiyorum o kadınla. Sonra beraber zaman geçirmek istiyorum.
* Kalabalık bir aileyiz biz. Bir bayram günü hepimiz oturuyoruz. Akrabalar falan gelmiş yurtdışından. Ablamla ben yan yana oturuyoruz, bütün kalabalığın arasında ikimiz yere bakıyoruz. Herkes bir şeyler konuşuyor. Bana soruyorlar, "Ne içersin?", "Fark etmez" diyorum. "Ne yersin?" "Fark etmez!"... Önümüze çikolata koyuyorlar. "Yiyin oğlum." Annem babam "Ye" derse yiyorum. Öyleydim ben... Ama çok memnunum geçmişimden. Hiç aç bırakmadılar, açlığın ne demek olduğunu bilmiyorum. Ne kadın, ne yemek, ne sosyal aktivite. Hiçbir şeye aç değilim! Tok davranırsan zaten geliyor. Terbiyeli ol, saygılı ol, gelecektir.
* Eskiden kimseye aşık olamıyordum. Kendimi korumaya çalışıyordum, geçmişten gelen yaralarım vardı. Ama şimdi hem ruh halim değişti, hem de hayatımın olmazsa olmazlarıyla barışmaya çalışıyorum. Benim hayatımda mutlaka bir kadın olmalı. Beraber uyumaktan da keyif almaya bakmam lazım. Artık keyif alıyorum.
* Güvendiğim bir çevrem var. Ailem ve seçtiğim ailem var hayatımda. Güvenimi onlar sayesinde kazandım. Kapasitemi, sınırlarımı onlarla öğrendim. İnsan tek başına kolay yapamaz bunları.
En tahammül edemedikleri: "Kibir! Örnek vereyim; futboloynarken, "Bu oyunu ben yöneteceğim" diyen tipler vardır, nefret ederim!"
Öncelikleri: "Önce ailem, sonra da seçtiğim ailem."
En beceremediği şey: "Sosyal biri olmayı beceremiyorum. Etrafta sosyal canavarlar var ya, onlardan biriolamıyorum!"
En büyük lüksü: "Yurtdışına gitmek, gezmek.Gittiğin yerin neresi olduğuönemli değil; bir yeri terkedebilme hissini seviyorum."
|