Al sana 'Mort'gage!
Bir yandan nasıl ev sahibi yahut nasıl daha çok evin sahibi olunacağını planlıyor büyükleriniz. Bir yandan çöküyor evleriniz. "Mortgage" yabancı ya, zorla yerli yapmaya çabalıyoruz ya; "Mort" daha kıdemlidir, daha bizdendir buralarda. Ölüm derler, binlerce apartmanın, yüz binlerce hanenin temelindeki harçtır. "Doğal" bir felaket beklenir, aslında hiç umursamadan; yazılmış da vadesini bekleyen "mortgage" kredisi gibi mesela. Ve bir gün bir sarsıntıyla, "natürmort"tur.
Zeytinburnu'nda çöken binanın inşaat kalitesi, altındaki fırını, kahvehanesi, malzemesi, çimentosu, betonu, demiri filan sorgulanıyor şimdi. Ne yaman bir rastlantıdır Allah'ım ama; Espri olsun diye söylemiyorum, yaraya tuz basarcasına; Lakin, çöken apartmanın içinden çıkan (ve çıkamayan), soyadı öyle olan insan "Demir" sayısı, muhtemelen inşaatın muhtaç olduğu demir miktarından daha fazla. Bir yanlışım yoksa, on bir Demir yaralı çıkarıldı; iki kadın, iki Demir ise onlardan kopup gitti. Akşamın bir vakti.
Aslında akşamın bir vakti, henüz çökmeyen bir apartmanın önüne kadar varmış da orada çeteye yakalanmış ve size seslenirken, birden yere düşüveren bir oğlunuz, asansörde saldırıya uğrayan bir kızınız, "Şişli'de bir apartman"ın önünde başından kurşunlanan gazeteci dostunuz da olabilirdi. Hoyratlığı gündelik yaşam, adiliği iş ve ticaret, nefreti bir şey sevgisi, şiddeti siyaset, silahı çocuk oyuncağı, hırsızı sadece eve giren adam, gaspçıyı yalnız kapkaççı sayan bir hayatı hep ölümle iç içe tutuyoruz zaten. Oturulan evler, geçilen yollar, binilen arabalar, çoluk çocuk istiflenilen kamyonlar, var zannedilen köprüler, kullanılan kelimeler, yazılan yazılar, alındı zannedilen tedbirler, çıkarıldı sanılan dersler hep tuzakla, hep pusuyla, hep ölümle yüklüdür. Sabahtan akşama, akşamdan çıkılırsa eğer, yine yeni bir sabaha kadar.
Laf ediyoruz da, Zeytinburnu'nda çöken apartman neredeyse 20 yıllıkmış. 20 yılda yıkılmamış da neden şimdi yıkılmış? Kimi diyor ki, üstünde çarpı vardı; yani deprem yaralısıydı, silindi; umursanmadı. Kimi diyor ki, kahve var; sütun kesti. Belediye reddediyor; diyor ki, "Altında fırın vardı eskiden. O yıpratmıştır." Yapmayın ya! Bunu biliyordunuz da niye söylemediniz? Niye demediniz yüzlerce fırınlı apartmana? Diyorlar ki, "Gizli yorulmadır bu". Etmeyin, bu nedir; ajan mıdır? Kaç yılda, neden yorulur bir bina? İnsan emekliliğinin dahi 25-30 yıla iteklendiği bir ömürde, bu kadar çabuk mu yorgun, bitkin, böyle enkaz düşer? "Gizli hırsızlar, gizli gaspçılar"; kamusal umursamazlık, insan hayatının kıymetsizliği, insanın kendi hayatına dahi saygısızlığı, deprem akbabasına zamanaşımı armağanı arasında demir çalıyor, Demir öldürüyor. Bazen cinayet, bazen bir nevi intihar. Buna "gizli yorgunluk" deniyor ki, açık arsızlıktır, apaçık utanmazlıktır! Zaten binanın her şeyi "kanuna uygun"muş. Yorgun kanun devletinin, kanun dairesindeki yorgun milletin, yorgun binası. Ama gizli!
Not: Sansür konuşuyoruz ya; "Anadolu'nun Sesi" radyosu, RTÜK tarafından tamamen susturuldu. Duydunuz mu! Doğru; kimileri susunca daha da duyulmaz oluyor. Mutlaka bir suçları vardır; demir çalmış olmasınlar sakın! Radyoyu nasıl ele geçirmişlerdi; nasıl medya tekeli filan olmuşlardı acaba?
|