| |
Cumhurbaşkanı seçimi AK Parti'nin bir iç meselesi mi?
Eğer bir partinin TBMM'deki milletvekili sayısı cumhurbaşkanı seçmeye yeterli ise, o ülkedeki cumhurbaşkanı seçimi, öncelikle o partinin bir "İç mesele" si olur. Kurumsal ve genel siyasi dengeler, ikincil öncelik taşır. Bu hep böyle olmadı mı? Tek Parti dönemini ve ara rejimleri bir kenarda bırakalım. 1950'de Celal Bayar'ı Demokrat Parti Cumhurbaşkanı seçti. Parti içinde mesela "Fuat Köprülü cumhurbaşkanı olmalı" diyenler de vardı. Ama Bayar Cumhurbaşkanı oldu, Adnan Menderes'e de Başbakan olmak düştü. Kuruculardan Refik Koraltan TBMM Başkanı, Fuat Köprülü de Dışişleri Bakanı oldular. 1989'da da Turgut Özal cumhurbaşkanı olmaya karar verdi ve Anavatan Partisi'nin oyları ile seçildi. O seçim öncesinde de "Özal başbakanlıkta kalmalı" doğrultusunda konuşuldu ve yazıldı. Cumhurbaşkanı adayı olarak sayısız isimler telaffuz edildi. Ama son kararı Özal verdi. Süleyman Demirel'in 1993'te Cumhurbaşkanı seçilmesi ise, TBMM'deki çoğunluğa sahip DYP ile SHP'nin uzlaşmaları sayesinde gerçekleşti. Neticede o dönemde cumhurbaşkanının kim olacağı, DYP ile DSP'nin veya Süleyman Demirel ile Erdal İnönü'nün iç meseleleriydi.
SEZER VE KORUTÜRK Buna benzer bir uzlaşma denemesi, 2000 yılında Demirel'in görev süresi bittiğinde onun cumhurbaşkanlığını uzatmak amaçlı Anayasa değişikliği girişimine dayandı. Ama Ecevit'in öncü olduğu bu girişim TBMM'de reddedilince, sahneye Ahmet Necdet Sezer adı sürüldü. O dönemi arşivlerden hatırlamaya çalıştım. Örneğin Sezer'in Cumhurbaşkanı olmasını, 7 Mayıs 2000 tarihli "Baltimore Sun" ( ABD) gazetesi "Reformcu Yargıç Başkan Seçildi" başlığıyla vermiş. Yorumda da Sezer'in ilk demecindeki, uzun yıllardır AB'ye üye olmak isteyen Türkiye'de demokrasinin daha da ilerlemesi gerektiği içerikli çağrısı vurgulanmış. Daha önce 1973 Nisan ayında da, bir partinin Cumhurbaşkanı seçecek çoğunluğu olmadığı için, Fahri Korutürk bir anda 365 oyla Çankaya'ya çıkmamış mıydı? Korutürk kendisine Cumhurbaşkanı adaylığını duyuran Çağlayangil'e "Aradınız, taradınız, köşede kalmış beni buldunuz sanırım" dememiş miydi? Kısacası "Ne olduğu bilinmez, ettiğinden bellidir" ifadesi içinde cumhurbaşkanı olduktan sonra politik çizgileri anlaşılan siyaset dışı kişiliklerin dönemi, galiba şu anda gündemde değil. Pazar sabahı TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın meslektaşlarımıza Dolmabahçe'deki kahvaltıda söyledikleri, siyasette gerçekçiliğe dönüşün bir ifadesidir. Yani bu yıl yapılacak cumhurbaşkanı seçimi, öncelikle AK Parti'nin bir "İç meselesi" dir.
İSTERSE OLUR Arınç benim de davetli olduğum ama sesimi kısan bir soğuk algınlığı nedeniyle katılamadığım bu kahvaltıda, AK Parti'nin "3 Adamı" nın aralarındaki ilişkileri hatırlatıp, "Tayyip Bey aday olmak isterse hiçbirimiz itiraz etmeyiz. O cumhurbaşkanı olur. Kendisi istemezse ve başka birini önerirse ben onun dediğine ' hayır' demem. Varsa çekincelerim söylerim. Erdoğan cumhurbaşkanı olursa Abdullah Gül' ün başbakan olacağı ise yüzde yüzdür" diyerek, herkese reel politik dersi vermiş. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmak ister mi sorusu, tabii ki bir başka mesele. İkisi de siyasi parti lideri olan, seçim kazanıp başbakanlığa gelebilen Turgut Özal ve Süleyman Demirel, partilerini bırakmanın sonuçlarını bile bile, sonunda cumhurbaşkanı da olmak istemişler neticede. Kısacası "Siyaset" ve "İhtiras" kan kardeşidirler.
|