İstanbul...
Bazen soruyor okurlar... Boş vakitlerinizde ne yapıyorsunuz?
Direksiyonda oturuyorum... Evet, direksiyonda.
Sabah bir saat, işe gelirken. Akşam bir saat, eve dönerken. Günde iki saat... Ayda 2.5 gün ediyor. Yılda bir ay.
E her yıl ömrünün bir ayını direksiyonda boş boş oturarak geçiren bir insanın, zaten başka boş vakti falan kalmıyor doğal olarak.
Ama öyle mal gibi oturmuyoruz... Spor da yapıyoruz. Bire tak, boşa al. Bire tak, boşa al. Yapın bu hareketi hergün iki saat... Debriyaja yüklenen sol bacağınız futbolcu baldırı gibi oluyor.
Ben mesela, 14 yıldır İstanbul'dayım... Sol bacağım sağ bacağıma oranla 4 santim daha kalın. Baktım olacak gibi değil... Şakülümüz kayıyor... Otomatik vitese geçtim. Şimdi sağ bacağımı çalıştırıyorum. Birkaç yıl sonra eşit olacaklar.
Bakın eşit dedim aklıma geldi. Hayatınızın hiçbir alanında olmadığı kadar eşitsiniz İstanbul yollarında. Mercedes de gidemiyor. 124 de gidemiyor. Belediye otobüsü de gidemiyor. İşçipatron omuz omuza... Tampon tampona... Çin bile sağlayamadı böylesini.
Ve, bu müthiş başarıyı sağlasınlar diye, yılda 10 milyar dolar bütçe veriyoruz belediyecilere... Yılda 10 milyar dolar.
Biliyorum, Anadolu'da yaşayan özellikle gençler çok özeniyorlar İstanbul'a. "Ah ben de gitsem" filan diye. Yarım kilometre önümdeki kaza nedeniyle trafik iyice kilit oldu, mahsur kaldığım köprü yolundan cep telefonuyla sesleniyorum sizlere... Aman özenmeyin kardeşim!
Siz 12 ay yaşıyorsunuz yılı. Biz 11 ay. Hesapla bak, 60 yılda ne oluyor? Üç kuruş ekmek yiyoruz ama... Ömrümüzü yiyorlar burada. Ömrümüzü.
|