|
|
Diyet obez de yapar şeker hastası da
Daha az yağ tüketmek kolesterolü düşürüyor ama gizli gizli şeker hastalığına neden oluyor. Çünkü yağ yerine karbonhidrata yüklenen vücutta glikoz miktarı artıyor.
Metropollerde yaşam o kadar hızlı akıyor ki; özellikle çalışan kesim düzenli yemek için kendine zaman yaratamıyor. Kimi sabah kahvaltı alışkanlığından yoksun, kimi öğle yemeklerini fast food ile geçiştiriyor. Akşam yemekleri ise mikrodalgada ısıtılan yemeklerle tamamlanıyor. İşte bu düzensiz beslenme nedeniyle ani kilo artışları meydana geliyor. Bu da; ya obezite tehlikesini ortaya çıkarıyor ya da şeker hastalığının beraberinde başka hastalıkları. Geo dergisinin ocak sayısındaki Diyetler Neden Şişmanlatır' başlıklık haberde de buna ilişkin ilginç göstergeler yer alıyor. Kilodaki şiddetli iniş-çıkışların sağlık için risk oluşturduğu, araştırmalarla kanıtlamış durumda. Belirli ölçüler içinde zayıf olmak kuşkusuz sağlıklı ama zayıflamak ille de sağlıklıdır diye bir şey yok. Çünkü diyetlerin bir yığın yan etkisi olabiliyor. Bunlar arasında vitamin ve besin eksikliği, ruhsal değişiklikler, dolaşım bozuklukları, doğurganlığın azalması, hatta aşırı durumlarda safra kesesi taşları, osteoporoz ya da kalp ritim bozuklukları sayılabilir...
OBEZLER
DE DİYABET ADAYI Bunun yanı sıra, yüksek tansiyon yüksek kolesterol değerleri gibi belirgin bireysel risk faktörünün bulunması ya da kan şekeri değerlerinin yüksek olması durumunda zayıflamak mantıklı sayılıyor... Genetik risk taşıyan, yani ebeveyninden ya da kardeşlerinden biri diyabetli olan her fazla kilolu için geçerlidir bu. Obezler, diyabet adaylarıdır. Ama taşıdıkları risk; her dört kiloluk kayıpta yarıya iner. Ancak diyetlerin gerçekten de uzun vadede kilolara ve sağlık risklerine karşı yarar sağlayıp sağlamadığı kuşku götürür... University of Pennsylvania'da beslenme bozuklukları uzmanı olarak çalışan Thomas Wadden'ın, 1966-2003 arasında ortaya çıkan diyet programlarıyla ilgili yaptığı 108 incelemede, yalnızca 10 diyet programı bilimsel standarda uygun, ciddiye alınabilecek başarı oranı kontrolüne tabi tutulmuştu. Bunlar arasında en başarılı olan 'Weight Watchers' diyetiydi. Ancak onun da ancak kısıtlı bir etkisi vardı... O da, böyle bir diyetin bitiminden iki yıl sonra katılımcıların ortalama yüzde 3.1 oranında kilo kaybetmiş olmalarıydı. Geri kalan diyetler daha da az başarı sağladı. Hemen tüm programlarda katılımcılar ilk yıl, önceden verdikleri kilonun üçte birini yine aldılar! İkinci yıl ise üçte ikilik arayı da kapadılar. Wadden, katılımcıların beş yıl içinde başladıkları noktaya geri döndüklerini söylüyor... Bu araştırma sonunda Wadden, diyet endüstrisini zayıflama yöntemlerinde asgari standardı garantileyecek bir kodeks için ikna etmeye çalıştı, ancak bu çaba sonuç vermedi. Fazla kilo korkusu, bir süre sonra hayatımıza bitkisel yağları soktu. Ancak sonunda onlar da, (bu iddia için hiçbir kesin kanıt bulunmasa da) kalp hastalığına yol açmakla suçlandı. Oysa sonraları araştırmacılar, bitkisel yağların, damar duvarlarının korunmasına ve esnek kalmasına katkıda bulunduğunu keşfetti. Ancak, o dönem bu konuyla ilgili yapılan açıklamanın, daha geniş kitleleri etkilemek amacıyla kısaltıldığı yolunda söylentiler var. Verilen mesaj da şuydu: 'Yağ kötüdür!' Bunun üzerine American Sağlık Birliği, günlük enerji alımında yüzde 40'ı aşan yağ oranının yüzde 30'la sınırlandırılmasını ve bunun yerine makarna ve patates gibi karbonhidrat bakımından zengin besin maddelerinin daha çok yenmesini ısrarla tavsiye etti. Çok geçmeden bu tavsiyelerin de tehlikelerle dolu olduğu ortaya çıktı. Çünkü 1990'ların başlarında yeni araştırmalar gösterdi ki; yağın daha az tüketilmesi kolesterol oranını düşürüyordu ama kanda kolesterol taşıyan moleküllerin oranı düşmüyordu. Aynı zamanda artan karbonhidrat tüketimi, kanda bulunan ve kalp riskini artıran trigliseritlerin oranını da yükseltiyordu.
BEYAZ UN GLİKOZA DÖNER Düşük yağ tüketimi teorisi, diğer taraftan da topa tutuldu... Bunun nedeni ise 90'lardan sonra sanayileşmiş ülkelerde şeker hastalarının sayısının artması oldu. Önceleri sağlıklı olduğu gerekçesiyle önerilen karbonhidratlar, bunda belirleyici role sahip. Çünkü beyaz un ve şeker kanda hızla glikoza dönüşüyor. Bu da; pankreası, şekeri hücrelere iletmesi için insülin üretmeye teşvik ediyor... Kanda dolaşmaya devam eden şeker, pankreasın daha çok insülin üretmesini sağlıyor. Ve sonuçta, kalp ve damar duvarları zarar görüyor. Ne var ki bugün birçok beslenme uzmanı, karbonhidratları belli bir miktarda gıda maddesinin kan şekeri oranı üzerindeki etkisini tanımlayan glisemik endekse göre değerlendiriyor. Düşük glisemik endeksli gıda maddelerini destekleyen diyetlerin başında ise Gliks, South Beach, Montignac ya da Logi Diyeti geliyor. Yağ ve karbonhidratların rolü konusunda yaşanan fikir ayrılıkları ise şunu ortaya koyuyor: Beslenmenin tarihi, sürekli düzeltmelere tabi tutulan teoremler ve yarım yamalak bilgiler içeren, genelinde mantıksız olduğu sonradan belirlenen bir kurallar silsilesidir!
Yarın: * Beslenme piramitleri * Yağlara karşı kullanılan haplar * Polymeal diyeti * Sağaltıcı Oruç * Formula ve F. X. Mayr Diyeti
|