Halı duruyor, kadın uçuyor
Evim giderek anne evine dönmeye başladı. Nerede üç-beş yıl öncesinin minimalist dekoru, nerede şimdinin aynalı, oymalı salonu... Yaş ilerledikçe insanın sadece kendi görüntüsü değil evi de değişiyormuş demek. Daha önce hangi dükkanda incikli boncuklu, pastel renkli (gerçi bir ara kırmızıya da takmıştım), oyuncağımsı objeler var, gözüm onlara kayar, cüzdanımdan paracıklar, mikilere, ayıcıklara giderdi. Şimdi burnumu gümüşçü vitrinlerine dayıyorum, altın varaklı aynalardan, mineli, çinili vazolardan gözümü alamıyorum. Yağlıboya tablosu bile alıyorum! Henüz Kaplumbağa Terbiyecisi'ne param yetmiyor ama (!), genç nesil temsilcilerinden A. Cem Şahin'e bayılıyorum. Nuri İyem'in, Fikret Otyam'ın kocaman gözlü kadınları rüyalarımı süslüyor. Bir gün o tablolardan biri mutlaka benim olacak, benim, benim!!!
KIYAFETİN YERİNE TABLO Neyse işte... Ev gittikçe, yalnız yaşayan, 30'larının en şahane kısmını devirmekle meşgul bir kadından çok, bayramda ilk ziyaret edilecekler listesinin başındaki hanımanne evi görüntüsüne bürünüyor. Ve ben bu durumdan son derece memnunum. Çünkü evim şimdi daha bir 'yuva yuva' duruyor. Geçen hafta Kuzey Irak'taydım ve bilin bakalım şu kuş kadar canımla neler yüklendim geldim? Boy boy kök boya, el dokuma halılar! (Boy boy dediysem yani, küçük boy, minik boy, mini minnacık boy!) Rüyamda görsem, hayra yormazdım. Ben bir seyahatten, valiz dolusu giysi, ayakkabı süs-püs yerine, kat kat halılarla döneceğim! "Kuzey Irak'ta alacak ne bulacaksın ki zaten," sakın demeyin... Alası var hem de. Markalardan bahsetmiyorum tabii... Onlar Canmutlu'ların olsun... Otantik çizgilerden, takmaya değil bakmaya doyulmaz gümüşlerden, telkarilerden söz ediyorum... Ama işte yine de Türkmen ve Kürt köylerinde genç kızların ilmek ilmek işledikleri kök boya halılarının yerini hiçbiri tutmuyor. Renklerin canlılığını görmelisiniz. Savaşın, yoksulluğun, göçlerin, sefaletin karasına inat, yüklenmişler turuncuya kırmızıya, sarıya... Güneşi doğurmuşlar her bir halıda... Erbil'in meşhur çarşısında gezerken baktım gözümü alamıyorum, "Bari şu halılardan, üç beş tane satın alayım," dedim. Hem çok güzel hem de çok ucuzlar çünkü... Buradaki halıcı arkadaşların foyasını ortaya çıkarmak gibi olmasın ama, arada uçurumdan öte rakamlar var... Gerçi ben canım halılarımdan üçünü, gelir gelmez ablama kaptırdım, o başka. Gördüğü an aşık oldu o renklere, desenlere... Yalnız bir problemimiz var... O da, ben de halıları serdik ama, henüz basmaya kıyamıyoruz. Halılar uçmuyor ama ben neredeyse evde uçarak gezeceğim. Eh ne de olsa bu işlerde yeniyim. 'En önemli giysimiz, cildimiz'se, o cildi taşıyan bedenin sığındığı dört duvarı giydirip süslemek de ikinci işimiz olmalı... Evet evet... Kesin 'oldum' ben artık. Piştim... Biri bir zahmet, diğer tarafımı çevirsin!
|