Ünlülerin 'yekvücut' yalan dünyası
Hâlâ ve ısrarla neden evleniyoruz? Kadınlar içlerindeki, bir günlüğüne de olsa prensesler gibi kabarık etek ve tüller içinde ortalıkta gezinme arzusunu bir türlü bastıramadıkları için mi? Ya erkekler... Gardıropta sıra sıra dizilmiş beyaz gömlek, buzdolabında kap kap yemek görme isteği mi? Bu tür, dış sesinizin "Hadi canım abartma!", vicdanınızınsa, "Evet ya, doğru valla!" dediği bir çuval dolusu neden sayabilirim. Beğenmediyseniz, bu basit ama kabullenmesi zor gerçeklerin dışında, başka şeyler söyleyelim o zaman. Daha kolay kabul edebileceğiniz...
*** İdeal bir evlilik yapıp bunu cümle âleme gösterme isteği! Hadi bunu da yadsıyın da göreyim. Şöyle karı kocanın her şeyi paylaştığı, düşüncelerin, görüşlerin, zevklerin, düşlerin ortak yaşandığı, sıcacık, yakın bir ilişki. Dost meclislerinde, evlilik hayatlarına dair şirin, komik hikâyeler anlatan evli çiftlere özenmeyeniniz oldu mu hiç? Ben, üstüne üstlük bir deneme yapmış olmama rağmen, hâlâ özenirim. O sevimli hikâyelerin aslında içten içte yaşanan dramın göstermelik kabuğunu oluşturduğunu bildiğim halde. Tanrı insan soyunun devam etmesi için, yani üremenin durmaması için, böyle bir duyguyu katıvermiş hamurumuza.
*** Evlilik: Toplumun onay mührünü taşıyan emniyet sübabı. Hâlâ... Peki evlilik kurumuna karşı mıyım? Asla. Ama arada sırada ekranda gördüğüm çifte kumru tablolarının aslında nasıl da kötü birer imitasyondan ibaret olduğunu görebiliyorum o kadar. Sibel Can ve Hakan Ural'ı hatırlar mısınız mesela? Evliliklerinin üzerinde kötü kokuların ayyuka çıktığı nda, basın toplantısı yapıp nasıl ağlaşmışlardı. Hakan Ural'ın o yeşil ceketiyle, gözleri dolu dolu kameralar karşısında oturuşu hâlâ aklımda. Ve Sibel Can'ın sevgi gösterisinde bulunacak daha sakin bir ortama sahip değillermiş gibi, kocasına ve onun yeşil ceketine, gözyaşları içinde sıkı sıkı sarıldığı görüntü de hafızamın unutulmazları arasında. Sonrası malum... Birbirlerine etmedik hakaret bırakmadılar ve başka 'kutsal evliliklere' yelken açtılar.
*** Bugünlerdeyse benzer bir, 'geç bulduk ama hoş oldu' vakasıyla karşı karşıyayız. Yeşim Salkım ve İlker İnanoğlu da, aman da ne kadar mutlu bir evlilikleri olduğunu, burnumuza sokma gayreti içindeler. Onlar bunu (hiç utanıp sıkılmadan) eski ilişkilerine ihanet ederek yapmayı tercih ediyorlar. Ve zaten antipatik görüntülerine, sevimsizlik üzerine sevimsizlik ekliyorlar.
*** Evlilik psikolojisinde 'yekvücut olmak' diye bir deyim vardır. Kulağa hoş geliyor değil mi? Çünkü yekvücut olmak aslında, eşlerin yalnız olmaktan korktuğu, 'birbirinin içinde kaybolan bir kimlik yaratma' çabasıyla, kendi kişisel kimliğinden vazgeçtiği bir ilişkiyi tanımlar.
*** Efendim, gördüğünüz gibi ekranlar, 'bir zamanlar yekvücut olmuş' ünlüler çöplüğüne dönüştü. Siz, evlilik kurumuna sempatiyle yaklaşın ama, bu sahte pamuk prenseslerin yaşadıklarına da bakmayın. En iyisi alın önünüze Halil Cibran'ın evlilik üzerine yazdığı satırları, okuyun ve hep aklınızda tutun. Medyanın cilalı palavralarına sakın kanmayın.
|