|
|
Bir insanlık sorunu
Hayatımıza rakamlar hâkim. Diyarbakır'ın iki mahallesinde yaşayan 16 bin kişinin günde bir dolardan az bir gelirle geçinmek zorunda olduğunu okuyoruz mesela. Veya bu mahallelerden birindeki 485 çocuğun okul yaşına geldiği halde okula gidemediğini anlıyoruz. Rakamlar üzerinden konuşuyoruz ama ortada gerçek çocuklar, gerçek insanlar var. Kürt, Türk, Yahudi olmaları önemli değil. Onlar Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşı ve büyük bir ümitsizlik içinde yaşıyorlar. "Sivil Diyalog Platformu" ile dün bir araya geldiğimizde sorunun adı belki Kürt Sorunu idi. Ancak, ortadaki gerçeklik işin artık ciddi bir insanlık sorunu haline geldiğini gösteriyor. Bölgeden gelen aydınlar durumun vahametini en çıplak kelimelerle ortaya koydu. Tarık Ziya Ekinci'nin deyimiyle şiddet, açlıktır aslında. Biz gece yatırırken kızımızın sütünü içip içmediğini düşünüp üzerine titrerken Doğu'da, Güneydoğu'da ve İstanbul'un birçok yerinde bebelerin bir kuru ekmekle yatağına gitmesidir şiddet. Kürt Sorunu ve teröre o kadar saplanıp kalmış ki zihinlerimiz, 2007'nin arifesinde karşı karşıya olduğumuz tehlikenin ayırdına varamıyoruz. Çalışan nüfusun yüzde 60'ının işsiz olduğu Diyarbakır'da tek göz odada beş-altı aile bir arada yaşama mahkum insanların neler hissedebileceğini anlayamıyoruz. Hakkâri'den kalkıp gelmiş, kocaman yürekli Rojbin Tugan'ın deyimiyle "Bölgede her şey negatif. Umut yok, yarın inancı yok." Hiçbir şeyi olmayan, yarın umudu bile olmayan insanlara umut olmak için kalkıp ta Hakkâri'den İstanbul'a geliyor Rojbin. Bir tek insanı olsun kurtarabilmek, umudu yaşatabilmek için. Çünkü o da biliyor ki, umut kalmazsa, umut tükenirse cehennem olur. O ateş hepimizi yakar. Terör olarak yakar, kapkaç olarak yakar, tinerci olarak yakar. Umutsuzluğun beslediği şiddet kendine giyeceği bir elbise mutlaka bulur. Ama cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiş Türkiye'de iktidar yanlısı gazeteler, en yoksul kesimin gelirinin arttığını müjdeliyor insanlara, yoksulluğun azaldığını... Oysa İstanbul'un arka sokaklarını dolaşmak bile yeter bunun bir istatistik yalanı olduğunu görmek için. Elbette bir iktidar döneminde, IMF pençesi altında hareket eden bir hükümetten bütün ekonomik sorunları çözmesini, yoksulluğu yok etmesini bekleyemeyiz. Ama anlamasını bekleriz. Anlamasını ve adım atmasını. Türkiye içinde bulunduğu çatışmasızlık ortamını sürekli bir barış ortamına döndürmek zorunda. Bunun için de siyaset kurumuna çok ciddi iş düşüyor. En öncesi de kendi sahasına sahip çıkması.
|