|
|
Hijyen mi? O da nedir?
Sivil toplum örgütü TUSİD ile İstanbul Teknik Üniversitesi, işbirliğiyle 'Güvenilir Mutfaklar' adında bir 'gıda güvenliği' kampanyası başlattı
Gazetelerimizin hemen hepsinde her gün bir tıp otoritesi sağlıklı beslenme konusunda okurlarını bilgi bombardımanına tutuyor. Öte yandan diyet ve beslenme uzmanlarının işleri her zamankinden daha iyi. Restoran mönülerine baktığınızda en zengin bölümün salatalar olduğunu görüyorsunuz; kentli insan salata yiyerek kilo almayacağını ve sağlıklı besleneceğini düşünüyor. Ama bu arada hiç sorgulamadığı şeyler var. Acaba yediği yemek nasıl bir mutfakta hazırlanıyor? O yemeği pişiren kişiler hijyen kurallarına dikkat ediyor mu? Yediği yemeklerin, örneğin salataların malzemesi hangi ortamda üretilmiş; bunlar mikropsuz, zararlı maddelerden uzak biçimde mi sofralarımıza geliyor? Uğur Dündar'ın rasgele kapısından içeri girip mutfağını, depolarını görüntülediği yiyecek üretim yerleri, fırın ve lokantalardaki iğrenç görüntüleri çoğumuz sıcak evlerimizdeki televizyon ekranlarımızda sanki başka dünyalardan tüyler ürpertici manzaralarmış gibi seyrediyoruz. Ama ertesi gün işyerlerimizin tabldotlarını, köşe başındaki aşçı dükkanındaki ya da fast food tezgahlarındaki yiyecekleri sorgulamadan, gönül rahatlığı içinde yemeye devam ediyoruz.
KAÇ KEZ ÖLÜMDEN DÖNDÜM Kısacası, devletin sorumlu makamları, yiyecek içecek üreticilerinin önemli bir bölümü ve dışarıda, başkalarının hazırladığı yiyecekleri yemek zorunda olan bizler, hepimiz tam bir aymazlık içindeyiz. Ben bu gidişin değişebileceğine olan ümidimi neredeyse yitirmiştim. Öyle ki, yediklerinin içindeki kalori miktarını ya da ne kandaki kolesterol düzeyine ne oranda etki yapacağını bir nefeste sıralayanların bile, hijyen denen çağdaşlık ölçüsü hakkında bilgi sahibi olmadıklarını görmek beni umutsuzluğa itiyordu. Bir süre önce Güneydoğu'ya yaptığım bir yolculukta, oraya misafir olarak giden 40 kişiyle birlikte ben de hastalandım. Mikrop bulaşmış olmalıydı. Normal hayatıma dönmem 15 günü buldu. O günlerde Kadıköy'deki ünü çoktan ülkemizin sınırları dışına taşmış yöre yemekleri restoranı Çiya'nın sahibi Musa Dağdeviren ile karşılaştım. Ona, "Şimdiye dek birkaç kez Güneydoğu'ya gittim. Her seferinde hastalanarak döndüm. Sen hemen her hafta yöre yöre dolaşıyorsun. Nasıl oluyor da hastalanmıyorsun?" diye sordum. "Hastalanmaz mıyım?" diye yanıt verdi. "Kaç kez ölümden döndüm!" Evet, toplumumuz, ürettikleri ya da yedikleri içinde yaşamını tehdit eden mikroplara karşı neler yapılması gerektiği hakkında yeterli fikir sahibi değil. Doğruları bilmeyen üreticiler iyi niyetli bile olsalar, yaptıkları yanlışları sürdürüyorlar. Bizler de yemek yediğimiz yerleri sorgulayamıyoruz. Bu kaderi değiştirecek önemli bir adım atıldı geçtiğimiz günlerde. Bence bu adım öyle romantik bir reklam atağı değil. Son zamanlarda ülkenin daha ileri gitmesi için üzerlerine düşeni yapmak için kolları sıvayan sivil toplum örgütlerinden TUSİD (Endüstriyel Mutfak, Çamaşırhane, Servis ve İkram Ekipmanları Sanayicileri ve İşadamları Derneği), İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Gıda Mühendisliği Bölümü ile işbirliğine giderek 'Güvenilir Mutfaklar' adı altında uzun bir süreci kapsayacak 'gıda güvenliği' kampanyası başlattı.
BU GİDİŞE DUR DEMEK LAZIMDI Konunun bir numaralı yetkili makamı olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın da katkı ve desteğiyle sürdürülecek kampanyanın amacı, baştan beri sıraladığım bu gidişe bir son vermek. Kuşkusuz bu, atılan ilk adım. Kampanyanın kısa, orta ve uzun vadeli aşamaları var. Ama ilk kez bu gidişe 'dur!' diyen güçlü bir grup çıktı ortaya. Önümüzdeki aylarda hijyenle ilgili ayrıntılar değişik yollardan sık sık önümüze getirilecek. Ülkemizde gıda zehirlenmelerinin ve yenen yemeklerden dolayı hayatlarını kaybedenlerin sağlıklı bir istatistiği yok. TUSİD Başkanı Semih Orcan, "250 milyon nüfuslu gelişmiş bir ülke olan Amerika'da gıdadan kaynaklanan 75 milyon vaka yaşanıyor. Bu olayların 400 bin kadarı hastaneye yansıyor. 9 bini ise ölümle sonuçlanıyor. Yine İngiltere'de 55 milyonluk nüfusun her 10 kişisinden biri gıdadan kaynaklanan bir hastalık geçiriyor," diyor. Bizde ise gerçek sayıları Allah bilir.
KAÇAK DÖVÜŞ YOK Bundan bir süre önce bir röportaj için görüştüğüm İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği İYSAB Başkan Yardımcısı ve Sardunya Grubu'nun sahibi Sedat Zincirkıran da Türkiye'de her gün 7 milyon kişinin evleri dışında yemek yediğini ve endüstriyel mutfaklardan yararlandığını, 5 bin yemek üreticisinin 3 bininin İstanbul'da faaliyet gösterdiğini anlatmıştı. Sağlıklı mutfaklarda sağlıklı üretim sağlanmadığı takdirde gazetelerde, televizyonlarda zehirlenme haberlerinin devam edeceğini söylemiş, ancak üreticilerin kaçak dövüşmek yanlısı olmadığını, gerekli zaman verilip yol gösterildiğinde, kurallara uyacaklarına inandığını da eklemişti.
|