Sefertası ile işe gelen başbakan!..
Uçağın en arka koltuğunda oturuyorum. İstiyorum ki kimse gelmesin de şöyle bir sabah uykusu çekeyim. Bu yüzden başımda duran ve sabırla elindeki uçuş bileti ile bekleyen adamı görmezliğe, duymazdan geliyorum. İstiyorum ki bir an önce başımdan gitsin, boş bulduğu yere otursun! O ise büyük sabırla bekledikten sonra nezaketle, "İzin verirsen yerime oturabilir miyim?" dedi. Homurdandım!.. "Hadi geç bakalım!" dedim! Yerine otururken kızmak, öfkelenmek yerine otururken rahatsız ettiği için bir de benden özür dilemez mi!.. Aman tanrım! Homurdandığım adam Bülent Ecevit'ti. Yanındaki eşine, "Rahşan galiba rahatsızlık verdik," dedi. Hayatımda en çok utandığım gündü.
NEDEN VIP DEĞİL? Konuyu değiştirmek için, "Ayakkabılarınız çok çamurlanmış efendim," dedim. Gülümsedi... "Havaalanına gelirken biraz yürüdük". Gazeteci olduğumu o gün söylemeye utandım. Ama hayatımın inanılmaz bir tesadüfü daha: Beşiktaş ile İsveç'ten dönerken yine aynı uçakta ve yan yana uçmaz mıyız!.. Bir anda etrafında Beşiktaşlı futbolcular... İnanılmaz bir başka Ecevit. Sevecen, şakacı ve moral verici. O gün hangi takımı tuttuğunu söylemeyen Ecevit, çok sonraları Beşiktaşlı olduğunu söyledi. (Demirel'le tek ortak zevkleri Beşiktaşlı olmakmış meğer!) O günü anlattım. Yine içten gülümsedi. O gün soramadığım soru ise şuydu: "Efendim, neden VIP'te uçmuyorsunuz. Biz sade vatandaşlar arasında oturuyorsunuz" du. Soramadım, çünkü vereceği cevaptan utandım. Şunun için: Mesleğe ilk başladığımda en yakın dostu Cumhuriyet Yazı İşleri Müdürü Kayhan Sağlamer anlatmıştı: Ecevit çok özel biridir. Sade bir vatandaş gibi yaşar. Biz Ankara'da çalışırken, Rahşan Hanım'ın yaptığı yemekleri sefertasına koyar getirir. Öğleyin ise soba üstünde ısıtır, hepimizle o yemeği paylaşırdı! Sayın Ecevit'le son kez SABAH'ta karşılaştım. Sayfa başındayım. Avrupa gol kralı Tanju Çolak, Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye transfer olmuş. Haberi sayfaya koymuşum. Fotoğrafları da... Bu habere bir başlık koymak için herkesle bağıra çağıra tartışıyorum. Bir anda herkes sustu. Kafamı çevirdim, Sayın Bülent Ecevit bana bakıp gülümsüyor. Dinç Bilgin ile Zafer Mutlu da yanlarında. Sayfayı inceledi. Benim kafamda o an şimşek çaktı. Bulamadığım başlığı Sayın Ecevit'e sorma kararı verdim. Onun vereceği başlığı sayfaya koyacağım ve yanına da 'Bu başlık Ecevit'in' notunu koyacağım. "Efendim," dedim, "Meslektaşım olarak soruyorum. Bu haberin başlığı ne olsun?" Ecevit yine gülümsedi! Ama o an bir ses... Hiçbir zaman unutamayacağım o ses haykırdı: "Bülent!" O günden sonra karım Sevinç ne zaman kızıp bağırsa cevap hazırdır: "Anladım Rahşan!"
SEV KARDEŞİM Ben Karaoğlan Ecevit'e hayrandım. Ona hayran olduğum için Kıbrıs harekatında hemen yedek subay oldum. Türkiye ona hayran oldu, saygı duydu. Ama sonra o siyasetin çirkin denizinde hep dürüst ve namuslu oldu. Dürüst olduğu için de suçlandı! Ecevit denilince benim aklımda kalan şu: Mavi gömlek. Beyaz güvercin. Bir de Şenay'ın söylediği, Sev Kardeşim şarkısı. Ecevit'in resimlerine bakarken diyorum ki: Siyaseti fazla ciddiye almayıp bir şair gibi yaşasaydı, Rahşan'ın resimlerine yardım etseydi, daha mutlu olur muydu? Ama diyorum ki siyaseti bizler için yaptı. Şairliği de Rahşan için... Belki o zaman Rahşan Hanım baklava çalan çocukların da resmini yapardı! Son ve ciddi söz: Biz gazetecileri 212 ile tanıştıran, toplu sözleşme hakkı veren (şimdi yok!), grev hakkını bizlere tanıyan bir siyasetçiyi sevgiyle anıyorum. Rahat uyu seçkin meslektaşım Ecevit!
|