Korkmak mı, aslaaaa
Çok basit ben de yaparım diyorsunuz. Sonuç: korkunç! Size bir soru: "Bu çok kolay canım. Ben de yaparım," diyor musunuz? Diyorsanız, cevabım hazır: Kolaysa yap da görelim. Hayatın ilk gerçeği ile çocukken tanıştım. Ceyhan Nehri'nin kenarındayım. Benim yaşıtlarım, hatta benden çok küçük çocuklar, köprünün kazıklarının üstüne çıkıp, çılgınca akan nehre atlıyorlar. Öyle bir atlayış ki, nehrin içinden, sazlıkların arasından, bir sazan gibi süzülüp kenarda ki ağaçların dallarından çıkıveriyorlar. Bir yandan ise kamyon lastiğine tutunmuş üç-dört çocuk nehrin büyüsüne kapılmış gibi akıp gidiyor. Hala traktör lastiğine binen 10-15 yaşıtım çocuğun mutluluk ve sevinç çığlıkları, beni nehre yüzmeye çağırıyor! Arkadaşlarım bana, "Hadi yüzelim," dediler. Ama bir arkadaşım, "O yüzme bilmez," demez mi?
İş hırsa biniyor Ben öyle bir baktım ki... Sonra da alaycı konuştum; Bu yüzme, çok basit şey. Nehre atlıyorsun sonra ayaklarını çırparken kollarını da iki yana açıp suyun üstüne çıkıyorsun. Ayrıca ben gölde çok yüzdüm. (Gölet dediğim şu, yağmur sularının doldurduğu çukurda, köpekleme dediğimiz bir stille iki kulaç atmak gibi bir şey...) Sonrasında şarkılar söyleyerek herkes o kazıkların tepesine çıktı. Ben de öyle... Herkes nehre atlarken ben de atladım. Artık nehrin o inanılmaz güzel koynunda gibiyim. Sazların arasına daldım. Sonra... Çıkmak istiyorum, çıkamıyorum. Yüzmek istiyorum, yüzemiyorum . Sonrasında ne mi oldu? Ayaklarımdan tutulup aşağı doğru sallandığımı... Ciğerlerimden sanki tonlarca suyun çıktığını hissediyorum. Bana; "Sen yüzme biliyor musun?" diyen arkadaşımın sesi. Meğer o nehre atlamamış. Beni izlemiş. Ve beni hayata döndüren bir atlayışla, boğulmaktan son anda beni kurtarmış.
Korku mu, o da ne? İlk paraşüt atlayışım. Korku ve mutluluğun aynı anda yaşandığı bir cesaret testi! Şimdi uçuşlardan yasaklanan ve en son 2. Dünya savaşında kullanılan (biz ise Kıbrıs Barış Harekatı'nda kullandık) C 47 uçağının kapısının önündeyim. "Korku mu!" dediniz. O da ne demek? Atlayış alanına geldik. Aşağıdan yeşil dumanlar çıkıyor. Bu atla işareti. Kapının önünde ise kırmızı ışık sönmüş yeşil yanmış. Bu da atla işareti. Dahası kapıda zil çalıyor. Bu da atla uyarısı. "Bu iş çok kolay canım," diyen ben, ne yeşil işaretleri ne de zilleri duydum. Çünkü kafamın içinde ziller çalıyor. Neyse uçağın kapısından kendimi boşluğa bıraktığım an tarif edilmez bir heyecan vardı. Aslında bu heyecan, korkunun ta kendisiydi. Paraşütümün açılması ise bu duyguyu anında yok etti. Korkunun yerini gurur aldı. Ama bazen korkunun üstüne gitmeyi denedim. Kendi cesaretimi test ettim. Buna 'korkuyu yenmek' diyorlar. Ama sınırdan döndüm. Bir iddia üzerine: uçaktan çıktım ve paraşütle süzülürken kayalara çarptım. O nehirde boğulan çocuk gibi son anda kurtarıldım.
Biraz da şans olacak Bu gün pazar. Öyleyse gülelim: Paraşütle ilk atlayışım. Uçaktan ilk çıkan benim. Bir de baktım ki benden sonra atlayanlar yerde paraşütlerini topluyorlar. Ben ise havada, 'balık kovalayan' yelkovan kuşları gibi dönüp duruyorum. Tanrım diyorum, şimdi ne yapmam gerekecek. Sonra bildiklerimi test ettim, kolonları çekerek rüzgarı arkama aldım. Yere indiğimde inanılmaz bir alkış vardı. Neredeyse tüm hayatı paraşüt atlamakla geçen birinin öfkeli sesi beni kendime getirdi. Şunu diyordu: "Şu adamdaki şansa bak. Ben yıllardır paraşütle atlıyorum bir kez bile hava boşluğuna yakalanmadım..." Benimkisi şans işte... İlk paraşüt atlayışından sonra ismim, 'havada kalan adam' oldu. O günlerde çok gülmüştük bu işe... Çünkü benden sonra hiç kimse havada kalmadı da!
|