Mahallenin şık ağabeyleri
Çocuk dünyası işte! Mahalle maçı başlayacağı zaman herkes kendi kahramanını seçerdi. Kimi Metin Oktay olur, kimi Can Bartu... Bana ise Hakkı Yeten olmak kalırdı. Yani takım taraftarı olmak değil, o çocukluk kahramanlarımız hep öne çıkardı. Gazete sayfalarındaki röportajları kesip saklar, sonra da o röportajların içinden çıkarılan bir cümle efsaneye dönüşürdü. Anlatırdık: "Metin Oktay'ın sağ ayağına Türk bayrağı bağlamışlar". "Yok yaaa!.." "Çünkü sağ ayağıyla attığı şutla kalecilerin parmaklarını kırarmış. Can Bartu, 10 futbolcuyu çalımladıktan sonra kaleciyi de çalımlar, sonra da boş kaleye gol atmayı ayıp sayar, yanındakine gol attırırmış." "Yok yaaaaa!" "Hakkı Yeten var ya... Ondan Fenerli ve Beşiktaşlı bile korkarmış. Bir gün Ankara'da ilk yarı Beşiktaş 3-0 mağlupmuş. Baba Hakkı kükremiş: 'Tren biletlerini yırtıyorum. İstanbul'a yürüyerek gidersiniz'. Beşiktaş ikinci yarıda tam altı gol atmış maçı almış!" "Yok yaaaa!" Bu anlattıklarımın hepsi sanki mahallemizin şık ağabeyleriydi! Bir Metin Oktay gibi yürüyerek sahaya çıkmak, attığı her golden sonra sadece elini kaldırıp sevinmeyi ayıp saymak (rakip takıma saygıdan) ne demek!.. Bir Hakkı Kaptan gibi, Beşiktaş'a gol atan genç oyuncuyu yanına çağırıp, "Aferin sana çocuk. Aferin," demek ne demek!.. Bir Can Bartu gibi olmak... Gittiği İtalya'da en iyi giyinen futbolcu seçilmek ne demek!.. Peki size geçmişten bugüne, o şık ağabeylerden güzel birkaç demet anı: Hani o unutulmaz gol var ya... Metin Oktay'ın Fenerbahçe'nin ağları yırtan o golü... Bir gün Metin Oktay'a o golü sordum. Suç işlemiş bir çocuk gibi başını eğdi. "Ağlar yağmurdan çürümüş," dedi. Oysa o ağlar sağlamdı. O golü yiyen Özcan Arkoç'u biraz da kızdırmak için "Metin Oktay penaltı atarken korkup ters tarafa yatarmışsın," dedim. Benim güldüğümü görünce iki elini yukarı kaldırdı, parmaklarını açtı ve mırıldandı: "Bir maçta Metin Oktay penaltıyı üzerime attı". "Ne oldu?" dedim. "Ne olacak," dedi. "İki elini yukarı kaldırdı, parmaklarını açtı. Bu 10 parmağın 8 tanesi o gün kırıldı!" Sevgili Özcan Arkoç Hamburg'da yaşıyor. O takımın onur üyesi. Statta yaşadığı sürece koltuğu hazır. Çünkü Özcan Arkoç Hamburg'un dokuz yıl kaleciliğini yaptı. Şampiyonlar Ligi'nde final oynayan ilk Türk oldu. Hamburg'un teknik direktörü oldu ve o ünlü İngilizi çalıştırdı: Keeagan'ın antrenörü oldu. Bu da unutulmayanlardan bir demet: Yunanistan'a Atina'da gol attıktan sonra çılgınca sevinen Lefter nasıl unutulur. Türk futbolunda bir efsane oyuncu olan ve teknik direktör olunca yanına aldığı Turgay Şeren ve Metin Oktay'la Galatasaray'ı iki direk arasından kurtarıp Türkiye'nin en çok taraftarı yapan kapıları açan Gündüz Kılıç nasıl unutulur. Elbette bir Yusuf Tunaoğlu gelip geçti bu ülkeden. İnanılmaz yakışıklı ve muhteşem bir futbolcuydu. Şu an olsaydı transfer rekoru kırıp Real Madrid'e giderdi. Özel seyircisi vardı. Futbolunun son yılında yönetime kızdı, Altay'a gitti. İstanbul'daki Beşiktaş maçında neredeyse 90 dakika topa ayağını sürmedi. O an onu izlemeye gelen 40 bin kişi bağırdı: "Oynasana!" Sevgili Yusuf bir an durdu, kafasını kaldırdı sonra eliyle tribünleri susturdu. Kalecisi Tanzer'den aldığı topla dans etmeye başladı. Beşiktaş kalesine geldi, öyle bir şut attı ki!.. Top üst direkte patladı. Tribünler çıldırmıştı. Çok sonraları Yusuf'a şunu dedim: "O top gol olsaydı ne yapardın?". Cevabı duygu yüklüydü: "Maç 0-0'da. Şutu gol olsun diye attım. Ama içimden de aman bu top gol olmasın diye dua ettim".
MESAJ: Bu anıları bugün oynanacak Fener-Beşiktaş maçı ile noktalıyorum. Çok değil, 13 yıl önceydi. Beşiktaş, Fenerbahçe önünde ve Kadıköy'de 5-1 öne geçmişti. Maçın bitmesine 22 dakika vardı ve Beşiktaş başka gol atmadı. Maç bitti. "Neden gol atmadınız, tarih yazmadınız?" dedim. Feyyaz, Metin, Ali boyunlarını büktü: "Fener ezeli rakip ama ezeli dost. Onları utançla yaşatmak Beşiktaş için ayıp olurdu." Sustum kaldım! Sadece mırıldandım: "Fener olsa ne yapardı?" Sahi o efsane Beşiktaş bugün sahada olsa maç ne olurdu?
|