Ali Poyrazoğlu sosyetenin göbeğinde...
Madem yaşam sayfasındayız.... Hafif sosyetik bir yazı da ben yazayım bari... Araştırmacı gazeteci Ali Poyrazoğlu, sosyetenin tam ortasından bildiriyor. Evvelki akşam eski arkadaşlarım, sosyetemizin en saygı gören çiftlerinden Sema ve Mehmet Sarper'in Maçka'daki antikalarla dolu evinde toplandık. Sosyetik davet olduğu için herkes iyi giyimliydi. Ben hariç... Ben çekimden çıktığım için eşofmanla gitmek zorunda kaldım; ama sosyetik, pahalı, mavi renk Paul&Shark marka eşofman, Hermes spor ayakkabı ve Bulgari saatim vardı. Hepsi çakmaydı, yani dandikti sizin anlayacağınız, taklitti... Olsun kimse anlamadı. O zaman yeni bir sosyete yazarı olarak içime bir şüphe düştü. Acaba sosyetemizin gazetelere yansıyan şık elbiseleri, mücevherleri, çantaları da dandik miydi? Yani çakmaydı... Sosyete sayfalarında yer alan Balenciaga'lar, Vuitton'lar, Dior'lar da çakma demek ki... Basın sosyeteyi gerçek ürünler kullandıklarını kanıtlamaya zorlamalı... Yoksa sosyetemiz halk tabiriyle 'dandik' ya da 'çakma' sosyete durumuna düşer ki bu da Avrupa Birliği'yle olan ilişkilerimizin askıya alınmasına neden olabilir... Efendim geceye katılan ünlülerden bazılarını takdim ediyorum: Belma Simavi, Mehire Çizmeci, Hamit-Leyla Belli, İzzetİpek Günay, Murat Bardakçı ve sevimli arkadaşı Ayşegül, Göksel Kortay, Haldun Dormen, Yüksel Behlil, Oya-Affan Başak, Şener-Mine Koyuncuoğlu, Güler Yiğit, Dr. Halil Değer, Kont Joel Boutville... Kont Nil Yalter'in eşi, Bergin Usberk, Rahşan Granit, Sevinç-Emin Bengisu... Ulus 29 ve Beymen Brasserie'nin sahipleri Memo ve Zeynep... Sosyetemizin bütün güzide simaları bir aradaydık... "Çİ KÜFTE YİYİN Mİ?" Gece apartmanın girişinde sürprizle başlıyordu. Kapıcının şirin kızı vestiyer yapmış iki askıdan, paltoları topluyor. Dandik Burberry paltomu teslim ettim... Çocuk, "Parayı peşin alıyoruz," dedi... "Niye?" dedim. "Bunlar sosyete ne yapacakları belli olmaz," dedi... Çıktım yukarı, daldım salona... Baktım smokinli garsonlar Petrus şarabı servisi yapıyor... "Nerden buldun bunları?" dedim Mehmet'e... "İki tane boş Petrus şişesi var mutfakta, Doluca doldurup servis yaptırıyorum" dedi... Salonda ilerliyorum... Herkes çok şık... Haldun Dormen'in elinde bir rakı kadehi, ceketini çıkarıp beline bağlamış... Sarıldık öpüştük... "Hoşgeldin birader, çi küfte yiyin mi?" dedi bana... Haldun hiç Haldun gibi değil... Göksel'e sordum, "Nesi var?" dedim... "Bir şeyi yok, İbrahim Tatlıses'le dizi çeviriyor... Geçer merak etme" dedi... Alev Ebuzziya'yla sarıldık, barıştık... Paris'te küsmüştük... Sergi açtılar İstanbul'da... Nil Yalter'le... İkisini de kutladım... Elim boş gitmemiştim. Geçen yıl Sema'yla Mehmet'in evleri soyuldu; aile mücevherleri gitti... Boş bir mücevher kutusu aldım Sema için... "Bunu doldurursun artık," dedim Mehmet'e... Göksel, ben, Alev, Memo, Zeynep, Mehire, İzzet masaya oturduk... Sevmem öyle elde tabak, ayakta tıkınmaları... Muhabbet koyulaştı... Alev, "Boş konuşma sevmem herkes bir masal anlatsın," dedi... Ben Aşkın İğnesiyle Dikilen Dikiş, Kıyamete Kadar Sökülmez İmiş masalını anlattım... Alev, Sevgi Ektiğin Yerde, Sevinç Büyür masalını anlattı... Ben masalı konusunda yorum yaptım, o da benim masalıma bulaştı... Kızdım... "Bir bugün iki yarına bedeldir..." dedim... "Değildir..." dedi... Küstük. Paris'te barışırız... Sosyete halis Ankara üzümlerinden yapılmış Petrus şarabının etkisiyle neşe içindeydi... Belma Simavi'nin boynunda çok şık bir kolye vardı... Haldun, Belma'nın yanına oturmuş bir şeyler anlatıyor... Elini de boynuna atmış... Sosyete fısıldaşması yapıyorlar... Yemekler çok güzeldi... Ispanaklı, kaymaklı levrek, orkide yaprağıyla közlenmiş avokado soslu hıyar salatası, havyarlı mercimek, altın tozuna bulanmış incir yaprakları üstünde ördek kızartma, Jamayka pirincinden yapılmış pilav üstü ıstakoz löpontüf, içi doldurulmuş sülünler, suşiler... Envai çeşit... Haldun masaya yaklaştı, "Çi küfte yok mu?" dedi... "Suşi al, o da çiğ köftenin Japoncası," dedim... İstemedi uzaklaştı masadan... Baktım arkasından, cebinden çıkardığı bir gümüş küllüğü Oya Başak'a veriyor. Oya, istemem yapıyor. Zorla cebine koydu. Bir süre sonra Belma Simavi'nin kolyesini Sema'nın boynunda gördüm. "N'oluyor..." diyemeden baktım Haldun antika bir porselen bibloyu Murat Bardakçı'nın çantasına koyuyor. Az sonra Belma geldi... Elinde benim Sema'ya getirdiğim mücevher kutusu... Haldun, "Ali bunu sana getirdi, benim vermemi istedi..." deyip kutuyu Belma'ya hediye etmiş. "Kolyen nerde?" dedim Belma'ya.. "Ah kolyem..." diye bastı çığlığı. Sema elinde tatlılar, boynunda kolye belirdi salonun kapısında. Herkes Sema'ya döndü. Haldun nasıl becerdiyse, konuşurlarken Belma'nın boynundan kolyeyi almış... "Mücevherlerini çaldırdığın için üzgünüm, bu benden sana..." diye kolyeyi Sema'ya takmış. Sosyete birbirine girdi.. Meğerse Haldun bütün gece çalışmış. Hamit'in cebinden Mehmet'in kol saati çıktı. İzzet Günay'ın eşi İpek'in çantasından iki minik vazo... Kontun cebinden iki gümüş çatal, Nil Yalter'in çantasından iki gümüş kaşık çıktı... Ortadan bir sürü şey kaybolunca Mehmet polise haber vermiş... Hırsızlar kalabalığın arasına karışıp, geri geldiler sanmış... Hepimizi aradılar. Benim cebimden kaymaklı ayva tatlısı, iki ufak gümüş tuzluk çıktı... Çok eğlendim... Bundan sonra hiçbir sosyetik daveti kaçırmam... Sonra oturduk gidenleri çekiştirdik. Ben işi sağlama aldım, arkamdan konuşmasınlar diye en son çıktım... Sema, "Bu geceyi sakın yazma," dedi. "Ben öyle bir şey yapar mıyım, sosyetenin sırlarını ortaya döker miyim," dedim. Aşağıya indim paltom yok. Yerinde eskice bir Hermes palto duruyor. Baktım dandik, giydim mecburen... İki gündür paltonun sahibini arıyorum, kendi çakma Burberry paltomun peşindeyim. Herkes bana, "Teessüf ederim, ben çakma palto giyer miyim," diyor. Sosyeteye çıktım, paltoyu kaptırdım... Herkes ne dolaşıyorsun taklit bir paltonun peşinde diyor... Anlamıyorlar ki... Taklit gerçeğin yeniden üretimi olduğu için bir sanat eseridir. Tıpkı...
|