|
|
|
|
|
|
'Blucinini alıp, seri katilini almamazlık yapamazsın...'
- Gerçekten size sormak istediğim tek bir soru var aslında; siz deli misiniz Perihan? - Hayır değilim, sadece IQ'um yüksek. Ama deli değilim. Deli kelimesinden nefret ediyorum. O nasıl bir şey biliyor musun, Sezen Aksu çıkıp Deli Kızın Türküsü'nü yapıyor, çılgınım ben diye. O ekolden nefret ediyorum. Hiçbir şekilde deli değilim. O etiketten tiksiniyorum. Çılgınım ben çılgınım diyen bir ekol var ya, onlardan da tiksiniyorum.
- Hayatımıza döşenen 'boru'lar hakkındaki hisleriniz neler... - Biz Amerikan tipi cinnete hazır olmalıyız. Hülya Avşar da, Banu Alkan da, Semra hanım da Amerikan tipi cinnetin içinde, ya da o yedi kişiyi öldüren iki çocuk da... Bunlar başlangıç sancıları. Bizim de artık seri katillerimiz olacak. Adamın popoyu gösteren blucinini alıp seri katilini almamazlık yapamazsın. Hepsi bir arada geliyor.
-
Peki mesela Hıncal Uluç, mesela Ahmet Hakan hakkında ne düşünüyorsunuz? - Ben ikisini de çok yakinen izliyorum. Olmaları gerekiyor. Ben zaten çok hızlı okurum. Göz atıyorum, muradını anlıyorum. İşte trafik ihlalleri, kuduz köpek endişesi. Ahmet Hakan da b.kuyla kavga ediyor, öyle bir çizgi çıkardı. Ahmet Hakan ile geçmişe dayanan bir dostluğumuz var ama.
- Ondaki nasıl bir ruh hali? - İlk köşe yazarlığı yapmaya başladığımda bence benim idare edilebilir bir madde olma ümidimden yola çıkılarak ünlüler beni arıyordu. Hakkında korkunç şeyler yazdığım kişiler. Ve şöyle diyorlardı; 'Ama siz beni tanımıyorsunuz, siz beni tanısanız çok seversiniz.' Bunu ilk üç yıl boyunca yaptılar. Bülent Ersoy'dan Ali Kırca'ya kadar. Bazen akım b.kuma karıştı, bazen yerlere yattım gülmekten, ama bunu hep denediler. Ben tanışmadım. Fakat tanışmak zorunda kaldığım ya da tanışma gafletine düştüğüm ünlüler de oldu. Ama bunlardan uzak durursan, onlarla dalga geçmeye devam edersen, üçüncü dördüncü yılda seni zaten bırakıyorlar. Ama şimdi Ahmet Hakan bütün bu 'ünlüler kulübü' tarafından ağırlanıyor. O yeni girdi. Üç yılı dolmadı. O da hemen koşa koşa onun davetine, bunun konserine gidiyor. Heveskâr yani. Tövbekâr değil.
- Neden bizim sarıldığımız, tutunduğumuz figürler hep imitasyon? - Sahici olan ne var ki? Birazcık tutunacak bir dal bulduk diyelim. Mesela Orhan Gencebay. Borsada oynadığı, yıllardır manüpilasyon yaptığı için borsada oynaması yasaklandı. Şimdi biz Orhan Baba'dan bunu mu bekliyorduk? O yetmedi, Popstar Alaturka'ya jüri üyesi oldu. Orda öyle vazo gibi oturuyor. Bülent Ersoy onu terörize ediyor. Bülent Ersoy zaten herkesi terörize ediyor. Ebru Gündeş artık dekor gibi kaldı. Onu orda görmek ister miydik? En azından Orhan Baba oraya düşmemeliydi. Orhan Gencebay benim rol modelim değil, ama en ufak bir tutunacak dal bile, mesela Müslüm Gürses abi tamam da barda da çıkma, onu da yapmayıver. Bu kadar da saçmalama. Geriye çekilme diye bir şey yok hiçbirinde 'Hayır' demek yok, çizgi yok. Sınır yok...
'DERİM YOK, AMA FANUSTA YAŞIYORUM' - Sizin en çok sesinizi çıkardığınız, yazılarınızda örnek verdiğiniz, uğraştığınız örnekler hep o fanusun en dışındaki örnekler. O fanusta olması gereken kişilerden örnekler verin bana. Niye diğerleriyle ilgileniyorsunuz ki? - Niye onlarla ilgileniyorum biliyor musun? Bir kere dışarıdaki hayatı bilmiyorum. Ben sadece fanusta büyütüldüm ve fanusta yaşamaya devam ediyorum. Robert Kolej'i bitirdim. Boğaziçi Üniversitesi'ne gittim. Bir tepeden diğer tepeye geçtim. Benim bütün hayatım Levent, Ulus, Bebek'te geçti: Üçgen çocuğu.
- Anneniz size azınlık bir hayatın hislerini mi verdi? - Verdi tabii. Çünkü benim annemle babam ben 10 yaşındayken ayrıldı. Benim yaşımda bu tarz çoucuklar azdı. Şimdi benim kızımın sınıfında çocukların yüzde 50'sinin anne-babası ayrı. Onlar azınlık değil. Ben azınlıktım. Ve benim annem beni yedi yaşında gizlice paltosunun altına sokup Sinematek'e sokuyordu. Şimdi ben Türk toplumunu o kafadan anlamaya çalışıyorum. O kapıdan girememişim, ama bacadan girip, anlamaya çalışıyorum. Magazin benim için öyle bir araç.
|
|
|
|
|
|
|
|
|