|
|
|
|
|
|
'Böyle bedel ödenir mi?'
İnsan sevgisi doruklarda, 'edebiyatçı' bir solcunun, sırf solcu diye devletin içindeki karanlık güçler tarafından hunharca öldürülüşünü anlatan, Hıfzı Topuz'un Başın Öne Eğilmesinkitabıyla yeniden gündeme gelen Sabahattin Ali'nin kızı Filiz Ali soruyor.
-Babanızın ödediği bedel... - Böyle bir bedel ödenir mi? Şimdi yaşasaydı, bu devrin insanı olsaydı herhalde el üstünde tutulurdu diye düşünüyorum. Pek tutulmazdı ya, hâlâ Türkiye'de yazarlara ceza veriyoruz malum, ama herhalde ölüm olmamalıydı cezası.
- Bana bu hadiseyi kabullenme aşamalarınızı anlatır mısınız? - Babam öldürüldüğü vakit annem de, ben de uzun bir süre inanmadık. Belki annem inandı da bana belli etmedi. Babamın ölümü gözle görülür bir ölüm olmadığı için... Ölüm haberi geldikten donra da uzun bir süre spekülasyonlar oldu. 14-15 yaşıma kadar hep babamı bekledim. Bir gün kalkacak gelecek veya bir haber alacağız diye. Ölüsünü görmedik. Cenazesi olmadı. Mezarı yok. Hâlâ yok. Nasıl kabul edersiniz? Hâlâ kabul edemiyorum. Böyle bir şey nasıl yapılabilir bir insana. İdam edilenin bile bir mezarı var. Biraz da metafizik düşünmeye başladım. Kırklareli'ne beni ilk çağırdıklarında, çoban geldi, ölüsünün bulunduğu yer burası dedi.
- Onu bulan çoban mı? - Evet. Öldü galiba o da. Bu 12 sene önceki hikâye. O zaman eğer burada öldüyse, ruhu buralarda dolaşıyor herhalde dedim. Ki ondan da emin değiliz.
- Bana biraz gemiden atlayan ve Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Mehmet Ali Aybar, Ali Fuat Cebesoy gibilerin ortak ve Alman büyükbabasından bahseder misiniz? - Ailemizde bunlar konuşulmaz.
- Neden, doğru değil mi? - Doğru da, bu hikâyeler bizim ailede anlatılmazdı. Annemin ailesi de iki jenerasyon öncesi 93 harbinde Balkanlar'dan göçmen gelmiş. Rumeli'den. Babamın ailesinin anne tarafı da Rumeli göçmeni. O kadar acı çekilmiş ki, konuşmazlardı. Annemin babanesini hatırlıyorum ama ağzından bir tek kelime çıktığını anımsamıyorum. Ne bana masal anlatmıştır o kadın, ne başımı okşamıştır. Yüzünde devamlı bir hüzün, konuşmaz etmez. Dünyaya geldiklerine pişman insanlardı bunlar. Onun için bu hikâyeler anlatılmazdı aileyle ilgili. Ben Mehmet Ali Aybar'ın akrabamız olduğunu biliyordum, çünkü babamla birlikte onun Kuzguncuk'taki evine giderdik. Annesi ve anneannesinin akrabamız olduğunu biliyorduk. Ama nerden akrabamız? Ben bunları çok sonradan amcamdan öğrendim. 'ANNEM
ŞANSSIZ BİR KADIN'
- Anneniz de mi bilmez bu hikâyeleri? - O da hiç konuşmadı. Yani dağılmış bir aile. Babamın bu olaylarından sonra da dağılmış. Çünkü biz babam öldükten sonra çok uzun bir süre polis takibi altındaydık. Hem annemin, hem de benim peşimdelerdi. Arkanızda hep sizi takip eden birileri var; düşünsenize. Konservatuarda benim aynı masayı paylaştığım arkadaşlarıma polis, benimle arkadaşlık etmemelerini söylemiş. Ben komünist kanı taşıyorum ya. Ama hiçbir zaman paranoyak da olmadım işin enteresan tarafı. Hiçbir zaman kin gütmedim. Gütmem de hâlâ. Kana kan intikam hiçbir zaman olmadı bende. Müzik beni kurtardı onu biliyorum.
- Annenizin hayattaki tutumu hakkında gözlemleriniz neler? - Annem çok şanssız bir kadın. Aslında babamla evli olması, daha doğrusu babamın ölmesi annemin gençliğini yok etti. 31 yaşındaydı, genç bir kadındı. Babamın ölümünden sonra hiç başka bir hayat düşünmedi. Onun için yok olmuş bir gençlik diyorum. Çok sıkıntı çekti. Hem maddi, hem manevi korkunç sıkıntı çekti. Babam öldükten sonra mecburen çalışma hayatına girdi. Yaşamamız gerekiyordu. Çünkü bize emekli maaşı bile bağlanmadı. Babamın 25 senelik öğretmenliği olmasına rağmen, altı ayı eksik dendi. Yani o bakımdan da cezalandırıldık. Emekli maaşının bağlanmaması için ben hâlâ bir sebep göremiyorum.
- O dönemde iktidarda CHP vardı... - Evet. Tabii sonra annem çalışmak zorunda kaldı. Önce terzilik yaptı. Sonra on parmak daktilo öğrendi. Memur oldu Ankara'da. Bizi yetiştirdi.
- Annenizin sizi kısıtlamaya çalıştığı yerler nerelerdi? - Annem iki türlü yaklaşırdı bana. Hem çok serbest bırakırdı, bana çok güvenirdi. Hem de belirli kuralları vardı, o kuralların dışına çıkılmazdı.
'BABAM AŞKA ÂŞIKTI'
- Sizi en acıtan, zorlayan kuraları neydi annenizin? - Babanın adına leke sürme kuralı, ki bu en büyük, en önemli kural. O lekenin de ne olduğunu bilmiyordum hiç. Tabii o zamanlar kız erkek meseleleri çok önemliydi. Adın çıkmasın gibi şeyler vardı. Kapalı bir gençlik geçirdim. Öyle bir otosansür uyguladım hayatıma. Konservatuarı bitirene kadar otosansürlüydüm. Sonra Amerika'ya gittim. Orada da devam etti biraz.
- Otosansürden dolayı pişmanlık var mı biraz? - Hayır yok, kötü bir gençlik yaşadığımı sanmıyorum.
- Babanızın âşık olma haliyle ilgili neler hissediyorsunuz, onu nasıl anlıyorsunuz? - Babam güzel kadınlara meraklı. Aşka âşık bir insan. Zaten aşka âşık olmasaydı bu kadar güzel kitaplar da yazamazdı, aşk olmadan mümkün değil. Bence aşkı arayan insanlar bunlar. Aşk onlara gelmiyor, onlar aşkı arıyor. Sanatçıların çoğunda vardır bu. Aşkı ararlar ki o heyecanla bir şeyler yaratsın. Yaratıcılığı aşk tetikler. O yüzden babam güzel insana meraklıydı.
- Annenizi hiç kıskandırmış mı? - Yok, yani pek yoktur. Belki de annem azarlayıveriyordu babamı.
ŞEBNEM AKSON
|
|
|
|
|
|
|
|
|