O kadar da değil!
Başkaları zaten bir hoş da, "bir demokrat türü" epey tuhaf. Bu "tür" ün sol kökenli ve liberal, muhafazakar kökenli mensupları var. Liberal ve muhafazakar kökenliler zaten "yaygın ekonomik demokrasi" diye bir dert edinmedi. Elbette bir liberal için, en azından kağıt üstünde "piyasada eşitlik, serbest rekabet, girişim özgürlüğü, devletin müdahale etmemesi" gibi "demokrat" görünümlü, standart liberal demokrasi amentüleri geçerlidir. Elbette bu ülkede muhafazakarlar da, dünyevileştikçe, daha ziyade sermayeleştikçe, büyük sermayeleştikçe, geçmişin kayrılan şişkin sermayesinin karşısında, yanında veya içinde eşitlik ile adalet aradılar. Elbette yoksullara karşı, bazen imkanlar, bazen "toplumsal sorumluluk", bazen inanç ve cemaat gereği herkesten daha "hayırsever" göründüler ve de oldular. Ama bu zevatın "ekonomik demokrasi" anlayışı, toplumun orta ve alt tabakalarının, ücretlilerin filan, örgütlü hak mücadelesi gibi semtlere asla uğramadı. Uğraması gerekmiyordu zaten; onlar liberal veya muhafazakar; yahut her ikisi birdendi.
Ama "bir demokrat türü" nün bir de, şu veya bu "sol" dan gelen mensupları var. Onların, dünyadaki, memleketteki tahakkümcü tüm sol geleneklere rağmen, "içten demokrat", özellikle de "ekonomik ve toplumsal demokrasi" kültürüne sahip oldukları varsayılırdı. Öyle yani! Her ne kadar, "kapitalizm kabuk değiştirmiş, küreselleşme almış başını gitmiş, sınıflar o eski sınıflar değilmiş" olsa da; Elbette "somut durumun somut tahlili" şart olsa da, onların "demokratlaşmış" liberal veya muhafazakardan farklı duyarlılıkları, öncelikleri, dilleri, sorunsalları, mücadeleleri olması gerekirdi. Yani, "kimlik sorunları" genel, toplu, tutarlı demokrasi anlayışlarının çok önemli parçası olurdu ama, demokratlık ondan ibaret kalmazdı. Demokratlıklarını yurtta ve cihanda, yazıda, çizide idrak ve ispatlarının, (samimi) demokrasi talep ve mücadelelerinin tek büyük cephesi olmazdı; o "dini, etnik kimlikler ve kültürel demokrasi" yle sınırlı kalmazdı. Daha açık söyleyeyim: İnanç, kimlik sorunlarını da, yerel, ulusal, küresel hiyerarşi ve tahakkümler içinde kavrar; ama tahakkümlerin ekonomiktoplumsal ve de sınıfsal boyutlarını ıskalamazlar, onlara ıslık çalmazlardı. Daha da açık söyleyeyim: Gündemleri ve dertleri; Avrupa'da, ABD'de "demokratlaşmış, insan haklarını önemsemiş" görünen; Türkiye'de neden sonra "rötarlı ve raporlu burjuva demokratik devrim" e heveslenmiş liberal ve muhafazakar demokratlardan çok farklı olurdu. Daha daha da açık: Yurtiçi ve yurtdışında, sivil toplum örgütü, "think tank" ölçeğinde destek, finansman, itibar, davet, kürsü buldukları kimi kuruluş ve şahısların "ekonomik demokrasi, sosyal adalet" fikrinden dahi tiksinmelerinden tiksinir, az durup düşünüp taşınıp uzun uzun kusarlardı!
Bakın; öyle ya da böyle, memlekette bugün kimi işçi, memur, onlara yakın mühendisler, doktorlar "asgari ücret, bütçe, iş koşulları, sağlık, eğitim" diye ses vermeye çabalıyor. Açlık ve yoksulluk sınırları ile aşağılanma, horlanma, hırpalanma sınırsızlığı mesleksizlerden, işsizlerden değil, biraz daha yukarıdan; biliyorsunuz, çiftçi de dahil, çalışanların önemli bölümünün imkansız hayat koşullarından başlıyor. Lakin, içim yanıyor, "bir demokrat türü" nün gündemine, diline, yazısına, haberine, manşetine, tinktankına, stösüne, ngosuna filan bunlar asla gündem, asla mesele, asla mücadele konusu, asla demokratlık gereği olarak duhul edemiyor. Sanki, yurtta ve cihanda "demokrat" a destek verenler imzalı taahhüt istiyor "demokrat" tan: Demokratsak, ekonomik demokrasiyi dert edinecek kadar da değil!
Not: Bu yazıda, sosyal demokratlığı militerleştirenlerin lafı bile olmadı zaten!
|