'Stratejiniz ne?'
"Rumların yıllardır sürdürdüğü tek bir strateji var; peki Türkiye'nin var mı? Stratejiniz ne?" Bu sözün sahibi, AB'de Türkiye ile ilgili karar mekanizması içinde yer alan bir diplomat... Hatta, bugüne kadarki tutumu açısından değerlendirecek olursak, Türkiye'nin AB üyeliğine oldukça sıcak bakan bir kişi... Yaşanan Türkiye tartışmasına taraf olmamak için adının yazılmasını istemiyor. Ancak sorusu, Ankara'nın içinde bulunduğu durumu da çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Sözlerini şöyle açıyor: "Türkiye, sürekli değişkenlik gösteren ve ortaya koyduğu bir politikanın sürekliliğini sağlayamayan görüntü sergiliyor. Kıbrıs'ta Rumlar öyle mi?.." Ankara'da "haberim oldu, olmadı... Sözlü önerileri Çankaya'ya, kurumlara mı soracağız" tartışmaları yaşanırken, AB diplomatı şu uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyor: "Türkiye'nin önünde tek bir plan var; Finlandiya'nın ortaya koyduğu ve tam üye ülkelerin de üzerinde ağırlıkla görüş birliği sağladığı plan. Bunun dışında B, C planı yok. Her bir farklı adım Türkiye'nin pozisyonunu daha zora sokar, sokuyor da..." Aslında dönüp bakıldığında sözlerinde hiç de haksız sayılmaz.
Her dönem bir model Türkiye 1960-1974 arasında Kıbrıs'ta "Siyasi Federasyon"u savundu. Barış Harekatı sonrası, 1974-1983 arasında bu politikasından vazgeçip, "Coğrafi Federasyon"u konuşmaya başladı. Bunun üzerine tezler geliştirmek için çaba gösterdi. Askeri darbe sonrası Turgut Özal ile birlikte politika da değişti; tek başına konfederasyon için formül üretilme dönemine geçildi. Her ne kadar arada, iki ayrı devlete geçiş, KKTC'nin Türkiye entegrasyonu fikirleri tartışılsa da sonuçta hep iki kesimli konfederasyon veya federasyon fikri çerçevesinden çıkılmadı. AK Parti iktidarının ilk yıllarında da bu görüş çerçevesinde hareket edildi. Ancak 2004'ten, özellikle de Kıbrıs'ta yapılan referandum sonrası ortaya çıkan duruma da uygun olarak AK Parti de Kıbrıs stratejisini değiştirdi. Bu kez "Gevşek Federasyon" tezi etrafında strateji oluşturulmaya başlandı. Kıbrıs'tan gelen karşı çıkışlar ise Ankara odaklı elimine edildi, hatta KKTC'de hükümet değişikliklerine dahi gidildi. Ancak, değiştirilenlerin yerine getirilenler de kendilerinden başlangıçta beklenen umudu sağlayamadı. AB yetkilisinin de söylediği gibi sonuçta, baştan ortaya koyduğu stratejisini sürdüren taraf üstünlük elde etti.
Kişisellik öne çıkınca AK Parti hükümeti bugüne kadar AB'de önüne çıkan engelleri ABD üzerinden aşmayı başardı. Başbakan Erdoğan, eski İspanya Başbakanı Aznar, eski İtalya Başbakanı Berlusconi ve eski Almanya Şansölyesi Schröder ile kişisel ilişkileri ön planda tuttu. Bu kişilerin Bush ile olan yakın politikası da etkisini gösterdi. Ancak bu ülkelerin bazılarında seçimlerle birlikte değişen hükümetler, Bush ile ters düşmeye başladı. Her ne kadar Başbakan, eskisi gibi Bush'tan gelecek desteğe umut bağlasa da İspanya ve Almanya için bunun geçerli bir yöntem olmadığı ortada. Ankara'da hükümet "zaman kazanma" üzerine kurulu bir strateji izlese de yarın AB Dışişleri bakanları, 14-15 Aralık'ta da AB zirvesinden, Komisyon'un belirlediği taleplerde çok büyük bir değişiklik olma ihtimali gözükmüyor. Belki İngilizlerin baskısıyla, Komisyon'un limanlar açılıncaya kadar açılmamasını önerdiği 8 başlıkta içinde bulunan tarım ve kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili başlıklarda askı kalkabilir. Öteye gitmez. AB ile ilişkiler de bugüne kadar geldiği gibi devam etmez.
|