Kovan ile döven
Geçenlerde şöyle bir şey olmuştu: Gazi Üniversitesi'nden bir profesör İzmir'de bir konuşma yapmıştı. (Görüşleriyle herhangi bir yakınlığım olmayan) o profesörü, bir kısım gazeteci linç hedefi, üniversitesi ise ham yapmıştı. "Tepkiler üzerine", YÖK ve üniversite yönetimi, "epey farklı, epey sistem dışı" görüşler ifade eden o profesörün ders vermesini yasaklamış, üniversiteden uzaklaştırmıştı. Yani, "belli sınırlar dışına çıkan" bir profesöre, üniversitede, bu sistemde hayat hakkı tanınmayacağı ilan edilmişti.
Daha sonra, o üniversite rektörünün bir yakınmasını da duyduk: Üniversitede "ülkücüler terör estiriyordu." Muhtemelen, farklı görüşte olanlara, sınır dışına çıkanlara, yani bunları kendilerine göre tanımlayarak şiddet ve hakaret yöneltiyor, hayat hakkı tanımamaya uğraşıyorlardı. Dövülen asistanlar, öğrenciler; konferansta saldırıya uğrayan Metin Uca, daha sonra bir komiseri de öldürecek silahlı saldırgan.
Sonra şu oldu: Radikal gazetesi de manşetten duyurdu. "Fikirlerini beğenmeyen zorbaların tehdit ettiği Gazi öğretim üyesi Prof. Kadir Cangızbay 'Bu terörden korkuyorum' diyerek ek dersleri bıraktı." Sebep, Cangızbay'ın, hayat boyu hiç de aynı görüşte olmadığı Mehmet Ağar'ın bir beyanına hak vermesiydi. Hani Ağar'ın o, "Dağda silah sıkacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar" sözü. Yani, kimi öğrenci kafasına göre, kamusal alandaki bir tartışmada bir profesör "kendi" fikrini, onlarınkine benzemediği sürece, açıklayamazdı. Sinmeliydi. Susmalıydı. Çekip gitmeliydi. Derslerini, kendi düşüncelerini sevdiği kadar eşini ve kızını da seven Profesör ise, arabasına saldırı olmasının ardından, gayet insanca, "Eşim ve kızım var. Korktuğum için İletişim'deki dersleri bıraktım" dedi. Dikkat buyurun: "İletişim Fakültesi"nden söz ediyoruz. Oranın kimi "iletişimci" öğrencilerinden.
Keşke Prof. Kadir Cangızbay'ı biraz tanıyor olsaydınız. Şimdi korkusunu ifade eden yüreği, aslında tevazu, insanlık, bilimsel namus, sevecenlik yatağıdır. Koca vicdanıyla, insanoğlunun yerküredeki ve memleketteki her derdi üstüne kafa yorar. Oradaki "sözde milliyetçi" saldırganların muhtemel beyinlerinin muhtemelen alamayacağı kadar da "küreselleşme, emperyalizm" tahlilleri ve eleştirileri vardır. Profesördür hakikisinden ve hakiki insandır.
Ama mesele şu: Rektör neden yakınıyordu acaba? "Farklı fikirdeki profesörü kovan" üniversite yönetimi ile "farklı fikirdeki profesöre söven" üniversite mezunu gazeteci ve "farklı fikirdeki profesörü döven" üniversite öğrencisi arasındaki mesafe çok mu açıktır? İmamın yellenmesi ile cemaatin şey etmesi arasında, nasıl deniyor, anormal bir "paradigma" farklılığı mı vardır? Ben de, bir bakıma cemaatten olduğuma göre; Öyle yökçülüğün, öyle üniversiteciliğin, öyle öğrenciliğin, öyle akademinin, öyle bilimin, öyle özgürlüğün, öyle demokrasinin, öyle hukukun, öyle şiddetin, öyle gazeteciliğin içine, nasıl diyeyim!
|